Farklılıklar Zenginliğimizdir

Son yılların en önemli gelişmeleri arasında yer alan konu, toplumlar içersindeki farklılıkların bu toplumlara kazandırdıkları zenginlik olmuştur. Diversity Management olarak kendinden söz ettiren, çoğu şirketlerde, dairelerde ve siyasette gittikçe önem kazanan bir konu olmuştur. Federal Almanya’nın iktidar partileri olan CDU ve SPD arasında imzalanan koalisyon anlaşmasına bile girmeyi başarmış olan gayet gündemde olan Diversity, yani farklılıkları toplum içersinde bir kazanç, bir zenginlik olarak görmenin anlamı nedir?

Diversity Deyiminin Açıklaması

Hayatımızın her döneminde, her koşullarında ve her ortamında farklılıklarla karşılaşmaktayız. Farklılık sözcüğünün İngilizce terimi Diversity’dir. Bu farklılıkların bilinçli olarak kullanılmasını sağlayan metodları içeren bilim ise Diversity Management olarak adlandırılır. Diversity’nin de bildiğimiz tüm diğer nesnelerde olduğu gibi çeşitli boyutları vardır. Bunlar her şahısta var olan doğal boyutlar – edinilen boyutlar ve örgütsel boyutlardır.
Doğal boyutlar tümüyle kişisel özellikleri içerir. Dış etkiyle değiştirelemiyen ve çoğu kez sabit özelliklerdir. Bunlardan bazıları; cinsiyet, yaş, ırk veya köken, bedenî özellikler, cinsel tercih v.s dir.
Edinilen boyutlar tümüyle yaşam süresince sahiplenilen ve değişken özellikleri içerir. Bunlardan bazı örnekler; konuşulan dil (ler), medeni durum, tahsil derecesi, dini görüş, mesleki tecrübe/bilgi birikimi, şahsî tercihler v.s dir.
Örgütsel boyutlar genelde kişilerin bulundukları veya çalıştıkları ortama bağlıdır ve ancak bu ortam dahilinde değişkendir. Bunlardan bazı örnekler; kurumun bulunduğu yer, kurum kültürü, kurum içersindeki fonksiyon ve rol v.s dir.

Nasıl Zenginlik Olarak Görülür?

Bu soruyu açıklamak için, toplum içersinde ilk bakışta en belirgin olan farkı örnek göstereceğim: cinsiyet, yani erkek-kadın.
Dünya genelinde yaşayan insanların %49’u kadınlardan oluşmaktadır. Tüm satın alma kararlarının %60’ı kadınlar tarafından etkilenmektedir ve bu değer gün geçtikçe artmaktadır. Dünya Bankası’nın açıkladığı bir araştırma sonucuna göre, dünyada yapılan tüm işlerin %67’si kadınlar tarafından yapılıyor. Fakat kadınlar dünyada ödenen tüm maaşların sadece %10’nunu alıyorlar ve tüm dünya servetinin sadece %1’ine sahipler. Önümüzdeki yılların en büyük piyasa fırsatlarından biri yine kadınlarla ilgili olması oldukça ilginç. 2009 yılında açıklanan bir Harward araştırmasına göre tüm kadınların toplam gelir miktarı, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ve Hindistan’ın toplam gayri safi milli hasılatından 3 kat daha yüksektir (Kaynak: Harvard Business Review, Eylül 2009). Şimdi, bu rakamları gördükten sonra, cinsiyet ayırımının ticari açıdan ne kadar hatalı olduğunu tartışmaya gerek duymuyoruz. Büyük şirketler erkek ve kadın işçileri arasındaki gelir farklarını imha etme çalışmalarını hızla sürdürmektedir. Federal hükümetin yasallaştırmak üzere olduğu hak eşitliğine rağmen gelir eşitsizliği konusunda Türkiye’nin dünya genelinde ancak 120’inci, Almanya’nın 14’üncü sırada olması oldukça üzücü ve kaçırılan büyük fırsatlardan birini açıkça göstermektedir.

Kültürel Zenginlik

İvan Seidenberg’in bir deyimine göre “Bir odada bulunan tüm insanlar aynı ise, orada daha az argümanlar fakat çok daha fazla kötü cevaplar vardır.” Yani, güncel sorunlarımıza karşı daha çok argümanlar, daha iyi cevaplar arayışı içersindeysek, bulunduğumuz ortamın farklılığını arttırmak bizler için kaçınılmaz bir şarttır. Sonuçta, günlük yaşamımızda ve meslek hayatımızda başarımızı korumak veya arttırmak ancak Diversity Management’le gerçekleşeceğini mutlaka benimsemeliyiz. Benimseme süreci ise farklı tecrübelere, farklı gelişmelere, farklı şahsi tercihlere bağlantılı olması doğaldır. Almanya’da faaliyet gösteren STK’lar ne kadar farklı ilgili alanlarında çalışsalar da, şu bir gerçektir: Sonuçta hepsinin toplamı bizim “öz ve öz kültür değerlerimizi” oluşturmaktadır. Bizler Türk toplumu olarak çok uyruklu, çok dinli ve çok dilli bir toplumuz. Bizler bunun bilincinde olarak, ortak kültür anlayışı içersinde, ülkemizin çeşitli mutfak lezzetlerini, müzik stillerini, resim, sanat ve mimari yapı eserlerini, ortak tarihimizi benimsemiş olan bir toplumuz. Günümüze kadar kendi kültürümüzü devamlı ülke sınırlarına taşımış olmamızın sayısız örneklerini bulabiliyoruz. Orta çağda başlayan ticari temaslarımız Avrupa ülkelerine sayısız baharatları, kahveyi, ipek kumaşları, ilim ve fen bilgilerini, en son olarak ta döner kebabı kazandırmıştır. Tüm bunlar neticede Avrupa ülkelerindeki damak tadını, modayı, sanat ve edebiyatı, teknik ve tıbbi inovasyonları olumlu yönde etkilemiştir. Burada ikamet ettiğimiz sürece, tüketici ve yatırımcı olarak ciddi boyutlardaki piyasa gücümüzü, siyasi gücümüzü ve toplumsal etkinliğimizi rakamlara dökmeliyiz. Yukarıda verdiğim cinsiyet örneğine benzer araştırmalar yapılmalı ve bu rakamlar bazında harekete geçilmelidir. Faaliyet alanları ne olursa olsun, tüm STK’ların tek temsil heyeti tarafından temsil edilmesi fikrini tamamıyla destekliyorum. Bu heyet elbette kültür değerlerimizin tümü hakkında açıklama yapabilmelidir. Ayrıca STK faaliyetlerini din, kültür, ticari, hemşehri, eğitim, sanat, müzik, spor vs. olarak ayırmadan “Ortak Türk Kültür Birimleri Çatı Kuruluşu” sancağı altında toplanabilmelidir. Ancak Baden-Württeberg eyaletinde TGBW, Federal düzeyde ise TGD olarak faaliyet gösteren çatı kuruluşun varlığından yararlanılmasını önemle tavsiye ediyorum.