Başbakan Ahmet Davutoğlu, Konya Ticaret Borsası’nda katıldığı imza ve gong töreninin ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Bir gazetecinin Artvin Cerrattepe konusundaki sorusunu cevaplandıran Başbakan Davutoğlu, “Ülke gündemini işgal eden hususlar iletişimsizlikten kaynaklanan sorunlardan neşet ediyor. Taraflar birbirini doğru dürüst dinlemeden, birbirinin niyetlerini anlamadan hükmedebiliyorlar ve bu da bazı çevrelerce istismar edilerek ülkede sanki büyük bir gerilim alana varmış gibi yansıtılıyor. Dün ve daha önceki günlerde siyasetimizin bir felsefesi olarak her zaman şu iki hususu vurguladı. Birincisi ülkemizin doğası, toprağı, havası, suyu bize emanettir. Dedelerimizden devraldık, torunlarımıza devredeceğiz. Hiçbirimizin şahsi mülkü değildir, hiçbirimizin de tek başına hükmedeceği bir alan değildir. Onlar çevreye ne kadar duyarlıysa karar alıcı yetkililer olarak bizler de fazlasıyla duyarlıyız. Ülkemizin her bir köşesinde 3,5 milyar fidan diktik ve bunu 7 milyara çıkarmayı hedefliyoruz. Her yerde buna gayret gösteriyoruz. İkinci olarak Türkiye doğal kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmek durumunda. Yerin altındaki kaynakları göz ardı ederek yerin üstünü koruyamayız. Yerin üstünü feda ederek de yer altı kaynaklarını değerlendirme yoluna gidemeyiz. Dün yerel olarak her siyasi partiden, her milletvekilleri, il başkanları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan bir heyeti kabul ettim. 2 saati aşkın çok verimli bir toplantı gerçekleştirdik. Daha sonrada Enerji Bakanımız, Çevre ve Şehircilik Bakanımız, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız kaldılar ve yaklaşık 2,5-3 saat kadar daha onlar toplantılara devam ettiler. Buradaki en önemli husus şeffaflıktır. Düşüncelerimizi, fikirlerimizi en şeffaf şekilde birbirimize aktarırsak çözemeyeceğimiz mesele yok” dedi.
“HUKUKİ SÜREÇLER TAMAMLANANA KADAR YENİ BİR ADIM ATILMAYACAK”
Başbakan Davutoğlu şöyle devam etti:
“Koruyacak toprağımız da bizim toprağımız, ulaşacağımız yer altı zenginliği de hepimizin zenginliği. Bu çerçevede hukuki süreçler tamamlanana kadar yeni bir adım atılmayacak. Zaten atılan bu adımlar bir hukuki sürecin sonunda ortaya çıkmıştı. Şimdi süre giden bir itiraz dosyası olduğu için bu süreçler tamamlana kadar bu anlamda yeni bir adım atılmayacak. Artvin’de kesinlikle açık galeri olmayacak. Bu konuda firma yetkilileriyle de görüştüm. Bugün ve yarın ve daha sonraki yıllarda hiçbir şekilde Artvin’de açık galeri sistemi olmayacak ve çevreye zarar verecek böyle bir uygulama gerçekleşmeyecek. Bu bağlamda taşıma işlemi teleferikle gerçekleştirilecek. 50 bin gibi rakamlar bahsediliyor, kesinlikle doğru değil. Hem firmalarla hem Orman ve Su İşleri Bakanlığımızla ayrı ayır görüştüm, dün Artvinli dostlarımıza da ifade ettim, bana zikredilen rakam ağaç olarak 3 bin 500. Bundan bir fazla daha ağaç kesilmeyecek. Bu kesilen ağaçların yerine mutlaka 10 misli ağaç oralara dikilecek. Hiçbir şekilde doğadaki ağaçlarımızda bir eksilme olmayacak. Ekosistemi etkileyen hususlar varsa orada önemler alınacak. İşletme orada olmayacak. Galerinin giriş kapası dışında orada herhangi bir işleme yapılmayacak. Dolayısıyla siyanürdü, altın işlemeydi gibi hususlar söz konusu olmayacak. Dün bu konularda önemli bir mutabakata varıldığını zannediyorum. Zaten bir hafta boyunca Ankara terör saldırısıyla uğraşırken diğer taraftan bütün birimlerimizden gerekli bilgileri aldım. Bu konuya devlet olarak vukufiyeti ve ortak aklımızı harekete geçirmek için Artvinli hemşerilerimizin bu çerçeveden memnun oldukları kanaatindeyim. Gelen ilk tepkilerde son derece olumludur. Kimsenin artık bu konuyu istismar etmemesi lazım. Kimsenin bu konu üzerinden özellikle güneydoğudaki yürütülen barış, huzur ve demokrasi operasyonuyla Artvin’deki gelişmeler konusunda irtibat kurup Türkiye’de bir yaygın gerilim ortamı oluşmasına niyet etmemesi lazım. Biz bu kararları Artvinli sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte alırken bu konuda her şeyi nasıl esnek ve şeffaf bir şekilde konuşabiliyorsak konuşmayacağımız tek bir şey vardır; Türkiye’nin herhangi bir köşesinde kamu düzeninin ihlal edilmesine asla izin vermeyiz. Konya’da durum neyse Artvin’de durum odur. Her yerde kamu düzeni ihdas edilir. Kimse demokratik hukuk kurallarına uymayan bir güç kullanamaz. Kimse bunun dışında kendi başına bir otorite ihdas edemez. Orada güvenlik güçlerimizin bulunması Türkiye’nin herhangi bir yerinde bulunması gibidir. Artvin’de güvenlik güçlerimizin olması sanki oradaki halkın bazı taleplerini dile getirmesine karşı gibi yansıtılmaması lazım. O yaylalar bütün vatandaşlarımızın özgürce gidebildiği yaylalardır. Bu güvenlik ortamının sağlanması için orada bulunan güvenlik birimlerinin bulunmasından daha doğal bir durum yok. Artık bu konunun istismar edilmesine kimse izin vermemelidir. Buradan özellikle o güzel Artvin’in güzel insanlarına sesleniyorum; bu aşamadan sonra bu konuyu kaşıyarak istismar eden kim olursa olsun bu artık istismar çizgisi haline gelir. Bu karşı ilk önce Artvinli kardeşlerimizin tepki göstereceğine inanıyorum. Onları dinleyen, anlayan bir hükümet, bir başbakan, bir bakanlar kurulu varken, böyle bir zemin varken, böyle bir zemini aşarak bir gerilim ortamı çıkarmaya çalışanların samimiyetle ilişkisi olmaz. Tekrar bu toplantılar devam edecek. Ne sorular söz konusuysa o sorular yetkililerimiz, bakanlıklarımız, bazen bizzat ben tarafından cevaplandırılacak. Bu anlamda bizim halkımızla aramızdaki diyalogda hiçbir sıkıntı yoktur. Her şeyi, oturup konuşarak, dertleşerek çözeriz. Hem yerin üstünü koruruz hem yerin altından ülkemizin kaynaklarını yerin üstüne zarar vermeden değerlendirmenin yollarını buluruz” dedi.
“DOKUNULMAZLIK ZIRHINA SIĞINARAK KİMSE SUÇ İŞLEYEMEZ”
Dokunulmazlık dosyalarının TBMM’ye gelmesi ile ilgili soru üzerine Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Dokunulmazlıklar, siyaset üzerinde herhangi bir baskı oluşmaması, bir vesayet oluşmaması için, alınmış ilkesel bir prensiptir. Yani bir milletvekilimiz TBMM’de konuşurken üzerinde bir baskı hissetmemeli. Milletvekilimiz görüşünü beyan ederken, kimse onu şu veya bu şekilde baskı altına almamalı. Dokunulmazlığın ana sebebi, bulunuş gayesi budur. Dokunulmazlık bu gayeye dayanmakla birlikte, herhangi bir suçun gerekçesi de olamaz. Yani ortada bir suç varsa ve konu özgürce fikirlerini ifade etmenin ötesine geçecek şekilde, terör örgütleriyle işbirliği, terörü teşvike kadar giden bir suça yönelmişse kimse dokunulmazlık zırhının arkasına saklanarak bu suçu örtbas edemez. Mecliste, bir milletvekilimizin hangi partiden olursa olsun, kanaatini ifade etmesine kim engel olursa onun karşısında önce biz dururuz. Hangi kanaati sergilerse sergilesin. Meclis, milletimiz adına her türlü fikrin gündeme getirilebileceği bir yerdir. Dokunulmazlık da budur. Ama meclis dışında kim teröristle işbirliği içinde ve 28 canımızı almış, onların bedenlerinin dahi yakınları tarafından görülemeyecek hale getirmiş olan hain, alçak, barbar bir teröristin taziyesi gibi utanç verici bir vesileye gidip katılırsa, onun dokunulmazlıkla izah edilir bir yönü yoktur. Dokunulmazlık zırhına sığınarak kimse suç işleyemez, kimse canlarımızı alan teröristlerin meşru gösterilmesine vesile olacak eylemlerde bulunamaz. Bunun için hukuki süreç tabi takip edilip Türkiye demokratik hukuk devletidir ve bu konularda meclise intikal eden bir konu olduğunda da tek tip bu konuları ele alıp değerlendiririz. Ve bu iki prensip etrafında değerlendiririz. Siyasetin üzerine kimse baskı kurmamasına dayalı dokunulmazlığa esas dokunulmazlığa mesnet teşkil eden husus ama bir taraftan da dokunulmazlık zırhı arkasında kimsenin suç işlemeye ve suçluları teşvik etmeye yönelik bir eylem içinde bulunamayacağı, bu iki ilkeyi birlikte değerlendirir gereken adımları atarız. Dediğim gibi dünyanın hiçbir yerinde hiçbir demokratik ülkesinde herhangi bir terör eylemini böyle gerçekleştirmiş bir caninin taziyesi olmaz. O taziyeye gidip oranın parlamenterleri katılmaz. Bunun tek bir örneği yoktur. Kimse bunu meşru gösteremez, kimse bunu meşru kılamaz. Zaten öncelikle halkımızın vicdanında en çok da doğu ve güneydoğuda bu terör örgütünün baskısı altında olan Kürt vatandaşlarımızın vicdanında bu tür eylemler gereken cezayı bulur. Sonra da hukuk nezdinde ve tabi ki parlamento nezdinde gereken adımlar atılır” dedi.
“ATEŞKESİ DESTEKLERİZ”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Suriye’deki ateşkes konusu ve gelişmelerle ilgili soru üzerine, “Suriye’de kardeşlerimizin canlarına kasteden bu ortamın durması ve belli bir huzurun sükunun sağlanması için gerçekleştirilecek her türlü ateşkesi destekleriz. Ve bu anlamda da önce Viyana’da başlayan sonra Münih ve New York’ta devam eden toplantılar sonrasında Suriye destek grubu ki Türkiye de üyedir, Amerika ve Rusya’nın görüşmesi bir koordinatörlük anlamındadır, Türkiye de bu grubun üyesidir. Bu grupta alınan ateşkes kararını destekliyoruz. Ancak bu ateşkes kararının yeni bazı saldırılara mesnet teşkil etmemesi lazım. Burada açık kaygımız şudur: Ben bunu BM Genel Sekreter Yardımcısına da ifade ettim. İyimser misiniz ateşkesle ilgili dediğinde, dokümanı o gün ulaşmıştı elime, dokümanı incelediğimde hemen dokümanın püf noktaları, kritik noktaları ile ilgili kendilerini uyardım. Bunlardan birisi şudur: Dokümanda sağlanan ateşkeste bir tarafta rejim, Rusya, İran; Hizbullah gibi taraflara herhangi bir muhalefetten gelecek saldırı durdurulmuş oluyor, tamam. Bu Özgür Suriye Ordusunun, ılımlı muhalefetin üzerine bir sorumluluk ama onların muhalefete yönelik saldırıları konusunda ise DEAŞ ve Nusra dışında deniyor, bu da doğru, DEAŞ ve Nusra bunun dışında kalmalı. Ama zaten Rusya son 5 aydır sürdürdüğü bombardımanı ılımlı muhalefete karşı yapıyor, Nusra’ya karşı yapıyorum diyor. Yani Halep ve civarına Azez’i bombalıyor, Bayırbucak’ı bombalıyor, Bayırbucak’ta tek bir DEAŞ yok, tek bir Nusra yok, herkes bilir ki orası Türkmen bölgesidir ama burayı bombalıyor, niye bombalıyorsun burası sivil halkın okullarını, hastanelerini niye bombalıyorsun denildiğinde de ben orada Nusra’yı bombalıyorum diyor. Yani DEAŞ, Nusra bahane, esas itibariyle sivillere saldırılıyor. Eğer bu uygulama devam ederse ve Rusya sorumsuzca böyle bir argümanla hava harekatına devam ederse ateşkesin bir anlamı kalmaz. Yine aynı şekilde ateşkesin test edileceği ikinci bir husus, bildiğiniz gibi geçen normalde Ocak ayında yapılması gereken ateşkes 2-3 hafta ertelendi ve bu arada Türkiye ile Öncüpınar’la Halep arasındaki koridor kapatıldı. Hem YPG, hem de oradaki terörist bazı milisler, Rusya destekli, rejim destekli aşırı bazı milisler tarafından. Şimdi bu koridor açılacak. Yani anlaşma diyor ki ateşkes, insani yardım koridorları açık olacak. Biz Türkiye’den kardeş Halep’e yardım göndermek istediğimizde bu koridor acaba açılacak mı? Bu önemli bir husus. Dolayısıyla ateşkesi, her ne surette olursa olsun bir ateşkese ulaştık diye tabiri caizse kutsamak ve mesele çözülmüş gibi görmek doğru değil. Bu anlamda ateşkesin nasıl uygulanacağı tarafımızdan izlenecek ama her halükarda biz ateşkesi destekleriz. YPG konusunda gelince, bunu da yine uluslararası hukuk bağlamında da, bu ateşkesin çerçevesi bağlamında da değerlendiririz. Bizim için YPG, aynen DEAŞ ve Nusra gibi terör örgütüdür. Ateşkeste YPG’ye böyle bir terör atfı yok. Bunun olması gerekirdi, olmadı. Ama şu bilinsin ki, bu ateşkes Suriye için geçerli bir ateşkestir. Yani Suriye’nin kendi içinde çatışan taraflar için. Türkiye’ye herhangi bir taraf Türkiye’yi tehdit ettiğinde, Türkiye’nin güvenliği söz konusu olduğunda bu ateşkes bizim için bağlayıcı değildir. Çünkü bu mesele bir Türkiye Suriye meselesi değildir. Bu mesele ateşkesin söz konusu olan şey orada çatışan taraflarla ilgilidir. Türkiye’nin güvenliği söz konusu olduğunda hiç kimseden izin almaz, hiç kimseye sormaz, gereğini yaparız. Çünkü o andan itibaren mesel Suriye meselesi olmaktan çıkar, Türkiye meselesi haline gelir. Dolaysıyla YPG, PKK unsurlarını da buradan açık bir şekilde ifade ediyorum, sakın ha burada ateşkes oldu, nasıl olsa Türkiye bize bir şey yapmaz diyerek Türkiye’deki terörü destekleyen tutumlarına devam etmesinler. Ateşkes Suriye için geçerli bir ateşkestir, Türkiye’nin alacağı güvenlik tedbirleri konusunda ise, karar verecek yer sadece Ankara’dır. Bunu herkes ayağını denk alsın, kimse bunun üzerinden hem YPG, hem de arkasındaki ülkeler nasıl olsa ateşkes var biz Türkiye’yi rahatsız etmeye devam edebiliriz, sınırdan Türkiye’ye silah sokabiliriz, Cizre, Nusaybin gibi sınıra mücavir yerlerde problemler çıkarabiliriz gibi bir anlayışa kalkan olursa da bu konuda tutumumuz açık ve nettir. DEAŞ’a karşı zaten oradan gelecek tehditle ilgili bir sınır yok Türkiye’ye, ateşkes böyle bir sınırlama getirmiyor. Türkiye DEAŞ’a karşı da her türlü tedbiri alır, YPG’ye de tedbiri alır, haddini bilmez ve bir takım saldırıları Türkiye’ye yöneltirse rejime karşı da gerekli tedbiri alır” ifadelerini kullandı.
Kaynak: İhlas Haber Ajansı