Kadir BİÇER-KASSELSon zamanlarda terör örgütü pkk’nın Alman basını tarafından tüm Kürtlerin savunucusu gibi lanse edilmesine tepki gösteren İnsan Hakları savunucusu Sosyal Bilimler uzmanı Mustafa Esmer gazetemize yaptığı açıklamada, ‘Yılın sövgü kelimesi olarak seçilen “Yalancı Basın” kavramına Almanların neden bu denli kızdığına bir anlam veremiyorum. Bence çok latif seçilmiş bir kavram ve Alman basınının yansıtılmasında çok isabetli bir kelime olduğunu düşünüyorum. “Yalancı Basın” sözcüğü Almanlar tarafından Almanya’da ortaya çıkmıştır. Bu ifadeye Almanların sahip çıkıp eleştiri kültürleri gereği savunmaları gerektiğini düşünüyorum. Bana kalırsa bu ifade Alman basınının çarpıtarak yayınladığı bazı haberlere göre çok hafif kalıyor. Batılı ülkelerin yayın organlarına bakarsak Türkiye’nin doğusunda ekonomik ve kültürel sorunların yaşanmasının sorumlusu malum ülkelerin maddi ve silah desteğiyle beslenen pkk değil. Tabiki aynı şekilde 15 yaşındaki çoçukların Alman silahları ellerine tutuşturulup Türk Güvenlik Güçlerini vurmalarından masum pkk aynı şekilde sorumlu tutulmuyor. Doğal olarakta bu çocukların ellerine silah verip NATO’nun en güçlü ikinci ülkesine karşı savaşa gönderilmelerinden pkk’yı destekleyen taraflardaki ülkelerde suçlu değil. Batılı medya tarafından Türkiye’nin doğusunda ve orta doğudaki her negatif gelişmeden Erdoğan sorumlu tutulduktan sonra şimdide Türk askeri ve polisi silahlı çocukların ölümünden sorumlu tutulduğundan yeni günah keçisi oldu’ dedi.
Son aylarda Alman kamuoyunu meşgul eden DEAŞ, selefi ideolojisi, mülteci krizi ve Köln’deki taciz olayları ile ilgili Alman medyasının yaklaşımı sorusuna ise Esmer, ‘Köln’de gerçekleşen taciz olaylarının Müslüman devletlerden gelen mültecilerin yapmış olması Almanya’daki İslam düşmanlarına yeni bir zemin hazırladı. Bundan önce söylenmesi tabu olan ırkçı konular birden doğal görülmeye başlandı. Tacizlerin erkekler tarafından yapıldığı hiç gündeme gelmedi. Şimdi “Regensburger Domspatzen” olayında Katolik çevresinde yüzlerce çocuğun dövülüp cinsel tacize uğradığını aklımıza getirirsek ve aynı suç bir Kuran kursunda işlenmiş olsaydı Alman kamuoyunun yaklaşımını düşünmek bile istemiyorum. Heribert Prantl’ın 11. Ocak tarihinde Süddeutsche gazetesindeki makalesinde, ‘Almanya’da bugüne kadar görülmemiş bir ırkçılığa şahit olunuyor’ yazısını herkes dikkate almalı. Dolayısıyla Almanya’daki Müslüman cemiyetlerini zor zamanlar bekliyor. Ama gençlere haklarını nasıl savunacakları yerine İslam düşmanlarını tatmin etmek için aşırılık ve selefilik hakkında seminerler verilmesini yanlış buluyorum. Bu konuda bazı cemiyetlerin kendini müdafaa eder gibi davranmasına karşıyım. DİTİB veya başka Müslüman bir kuruluş İslamiyeti inkar etmeye bile kalksa Almanlara yaranamayacak. Başkalarını tatmin etmek için uğraşacağına gençlere haklarını nasıl daha iyi arayabileceğinin yollarını öğretebilirler. Bu ülkede anayasal çerçevesi içerisinde 1. Madde 4. Paragrafa dikkat çekerek insan onuru çiğnenemez olduğuna dikkat çekmek istiyorum. İslamı eleştiren insanlar doğruları öğrenmek için hiçbir engele maruz kalmadan dinimizi araştırıp inceleyerek doğruları bulabilir. İslamiyet herkes için çok kolay ulaşılabilir bir dindir ve sadece keşfedilmeyi bekliyor. Alman bir atasözünde “Wer sich rechtfertigt, der hat die Schuld schon anerkannt” sözünü hatırlatarak onurumuzu çiğnetmeyelim’ açıklamalarında bulundu.