Site icon Post Aktuel

SESİMİZİ DUYAN YOK MU ?

Ertan PehlivanHEİLBRONN- Yıllardır her gece amansız emek verdiği Alman devlet demiryolları (DB ) işçisi Arslan Acıyan, iş yerinde geçirdiği kalp krizi, yapılan yanlış müdahale ve gecikme nedeniyle bitkisel hayat yaşıyor. Heilbronn’da ikamet eden 3 küçük çocuk babası Ordulu gurbetçi Arslan Acıyan (55) iş yerinde vagon yükleme esnasında geçirdiği kalp krizi nedeniyle 55 dakika oksijensiz kalan beyin hücreleri büyük hasar gördü ve bir yıldır bitkisel hayat yaşıyor.

Solan çiçeği kurumadan atamıyorum, bırakın eşin ölsün diyorlar!
Geçen yıl nisan ayında yaşanan talihsiz olaydan sonra yaşadıklarını gözyaşlarıyla anlatan eşi Hacer Acıyan şunları söyledi:
“Eşim25 yıldan beri DB işçisi olarak devamlı gece çalışıyordu. Hiçbir gün rapor alıp işini aksatmadı. Hasta olduğu zamanlar bile ilaçlarını yanına alarak işe giderdi. İş malzeme arabası kullandığı için onun eksikliği işleri etkilenmesinden çekiniyordu. Heilbronn’da olan büroları Stuttgart’a taşındı. Eşim her zamanki gibi çok sevdiği çocuklarımızı öpüp koklayarak işe gitti. Vagonlara demir yükü yüklerken iş akadaşlarının yanında yere yığılıp kadı. 1km uzaklıktaki hastahaneden 45 dakikada ambulans geliyor ve 10 dakika doktorların müdahalesi derken tam 55 dakika beyne oksijen gitmiyor. Haliyle beyin büyük hasar gördü. O günden beri tek başıma verdiğim hukuk mücadelesinde hiç bir yol alamadık. Koskoca Alman Demir yoları bizleri kenara attı, sahipsiz bıraktı. İş yerlerinde olması gereken ilk yardım cihazı olmayan DB, olayı iş kazası olarakta kabullenmiyor. Eşim, o an nasıl bir stres yaşadı ki kalp krizi geçiriyor, bunu soran yok. DB, olaydan 3 ay önce rutin sağlık muayenesinde herşey normal olduğunu tespit ettiği eşimin, şeker hastası olduğunu o nedenle kalp krizi geçirdiğini söylüyor. Bu anlattıklarım hep raporlarda var. Bir umut verecek ilaçları pahalı diye alamıyoruz. Sağlık kasası pahalı ilaç ödemesi yapmıyor. Hatta iki paket bez parası veriyor, bir ay yetsin diyorlar. 30 sene para ödedik, ne için ödedik? Hasta bakım evlerinde hiç bir medikal bakım görmeyince eşimi eve aldık. Herkes gibi düzenli hayatımız vardı. Ev aldık, araba aldık. Biz bu hale geleceğimizi nereden bilebilirdik? Mutlu bir hayat yaşarken, ilk müdahale eksikliği nedeniyle çaresiz kaldık. Sosyal yardım alamıyoruz, evini sat diyorlar. Satsam bizim durumdaki bir aileye kim kiralık ev verir ve kredi zamanı dolmadan nasıl satarım. Zaten bu tür işlerle ilgilenmeye zamanım yok. Hastalık kasası her yerde önümüze bir kağıt koyuyor, sorun çıkarıyor. Sokakta mı kalacağız? Çocukların psikolojisi bozuk, ben ise yaşadığımı bile bilmiyorum. Eski arabanın dahi değerini istiyorlar. Eşim bitkisel hayatta yaşarken 3 küçük çocukla eve tıkanıp kaldık. Benim çalışmaya zamanım yok. İşe gidemiyorum. Her geçen gün üst üste gelen ödemeler elimizi kolumuzu bağladı. Eşime hiç bir sağlık müdahalesinde bulunulmuyor. Bazan ateşi çıktığında acili arayıp doktor geldiğinde, bırakın ölsün imasında bulunuyorlar. Ben, evimde solan çiçeği kurumadan atmazken, evimizin direğine bu tür konuşmalar ciğerimi yakıyor. Komşu ve arkadaşlarımızın desteği ile ayakta duruyoruz. Eşimi Türkiye’ye getirmek ve tedavi ettirmek isiyorum, ama imkanlar el vermiyor. Devletimizden yardım bekliyorum. Eğer bu kriz iş kazası geçseydi eşimin iyileşmesi için her türlü imkan sağlanacaktı. Ben şimdi soruyorum: iş kazası olsa imkan var, kendi hastalığı olduğunda imkan yok. Yani insanın hiç mi değeri yok? Sadece kayıtlardaki iş kazası geçmesimi önemli. Ben iş kazsı olduğunu kanıtlamak için her türlü mücadeleyi vereceğim. Alman işçilerde bu tür hastalıkların iş kazası kabulünün olduğunu da biliyorum. İş yeri gerekli cihazları bulundurmadığı için de suçlu. Ama örtbas ediliyor. İş yerinde sağlam adamı bu hale getiren neydi? Hangi stres, hangi zor iş dağ gibi adamı yıktı ki bu hale geldi?” diyerek çaresizliğini dile getirdi.

Exit mobile version