KUTLU DOĞUM VE YANSIMALARI

2016 Yılı Kutlu Doğum Haftası Avrupa Açılış Programı Fransa’nın Strazburg şehrinde binlerce kişinin katılımla gerçekleşti. Strasbourg DİTİB tarafından organize edilen ve Zénith Salonu’nda gerçekleşen programa Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez katıldı.Diyanet İşleri Başkanının katılımıyla her yıl bir Avrupa ülkesinde gerçekleştirilen Kutlu Doğum Avrupa Açılış Programı için bu yıl Avrupanın önemli başkentlerinden biri olan Strazburg seçildi. Bölgede faaliyet gösteren dinî hizmet gruplarının temsilcileri de programda hazır bulundu.

Bu program aslında son zamanlarda Fransa’da ve Avrupa’da yaşanılan sıkıntıların bir analizi gibiydi ve sorunların sebep ve sonuçlarına da temas edildi. Çünkü bu yıl Kutlu Doğum Haftası için seçilen tema, içinde bulunduğumuz süreçte tam da Avrupa’nın ve dünyanın çok ihtiyaç duyduğu bir konu idi: “Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet”. Hafta boyunca Avrupa’nın pek çok şehrinde yapılacak etkinliklerde aynı tema işlenecek ve tefrika girdabında savrulan insanlığın derdine derman aranacak ve birliğine çareler aranacak.

İsterseniz gelin birlikte bu programın ayrıntılarına göz atalım. Diyanet İşleri Başkanımızın yaptığı konuşma aslında pek çok soruna işaret etmiş ve pek çok soruyu da cevaplandırmıştır.

Fransa’dan ve çevre ülkelerden gelerek Zenith Salonu’nu dolduran binlerce Peygamber sevdalısını selamlayan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Elli yıl önce mübarek Anadolu topraklarından kopup Fransa’yı, Avrupa’yı vatan edinmiş kıymetli kardeşlerim! Bütün zorluklara rağmen kimliğinizi muhafaza ederek, içinde yaşadığınız toplumla barış içinde yaşayarak, varlığınızı, inançlarınızı, değerlerinizi koruduğunuz için hepinizi gönülden tebrik ediyorum” diyerek sözlerine başladı.

Muhammed ismini taşıyan gençleri selamlayan Başkan Görmez, Muhammed ismini iftiharla taşımaları gerektiğini belirterek şöyle konuştu;

“Muhammed ismini iftiharla taşıyın.”

Strazburg’da, Paris’te, Lyon’da, Avrupa’nın şehirlerinde yaşayan ve adı Muhammed olan, Ahmed olan, Mustafa olan bütün çocuklarımızı, gençlerimizi selamlıyorum. Onlara diyorum ki, ‘Taşıdığınız isim, yeryüzünde bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen büyük bir Peygamber’in adıdır. Yeryüzüne barışı, adaleti, hakkı getiren Hz, İsa’ya ‘kardeşim’ diyen, Hz. Musa’ya ‘kardeşim’ diyen, Hz. İbrahim’e ‘atam’ diyen, Hz. Âdem’e ‘babam’ diyen Muhammed Mustafa’nın ismidir. Siz o isimle iftihar edebilirsiniz.

“Başka coğrafyalarda İslam’dan kaynaklanmayan, Peygamber’imizle hiçbir ilişkisi olmayan cinayet şebekesinin işlediği suçlardan dolayı başınızı öne eğmeyiniz.”

Adı Muhammed olan, Mehmet olan, Ahmet olan, Mustafa olan bütün gençlerimize, anne babalarına sesleniyorum, ‘başka coğrafyalarda binlerce kilometre ötede, asla İslam’dan kaynaklanmayan, sevgili Peygamber’imizle hiçbir ilişkisi olmayan cinayet şebekesinin işlediği suçlardan dolayı sakın ha sakın başınızı öne eğmeyiniz’ Zira hepimiz biliyoruz ki Paris’i, Ankara’yı, İstanbul’u, Brüksel’i kana bulayanların, bu cinayetleri işleyenlerin yaptıkları işlerin; insanlığa barış, rahmet ve merhamet getiren İslam ile merhamet ve hikmet yüklü adalet Peygamber’i Muhammed Mustafa ile, Kerim kitap ile asla ilişkisi yoktur.

“Başka dünyalarda işlenen cinayetlerin hesabı tüm Müslümanlardan sorulamaz.”

Buradan bütün Batılı dostlarımıza bir hitabım olacak. ‘Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki, Afrika’larda, Orta Doğu’da, Asya’larda işlenen cinayetler, o toprakların sömürgelerden, istibdat rejimlerden sonra, küresel güçlerin çatışma alanı haline getirildikten sonra yaralı bilinçlerin; savaşın, şiddetin gölgesinde işledikleri cinayetler olduklarını biliyoruz. O cinayetlerin sorumluluklarını yanı başınızda yaşayan adı Ahmet, Muhammed, Ayşe, Fatıma olandan hesabını sorma hakkına ve salahiyetine sahip değilsiniz’

“İnsanlığı yeniden yüceltmek için gelin birlik olalım.”

Bugün Kutlu Doğum Haftasının açılışını yapıyoruz. Sizlerde yüreğinde Peygamber sevdasıyla Avrupa’nın muhtelif yerlerinden akın akın buraya geldiniz. Üzerinde durduğumuz üç başlık var. ‘İnsanlığı diriltmek için gelin birlik olalım’, ‘İnsanlığı yaşatmak için gelin birlik olalım’, ‘İnsanlığı yüceltmek için gelin birlik olalım’ Bugün insanlık bir değersizleşme, değersizleştirme girdabına girmiş bulunmakta. Sadece değerlerini değil, kendisine değer kazandırmak için gelen ilahi dinleri de değersizleştiriyor. Bugün insanlık merhametini kaybediyor. İnsanlık sadece merhametini değil, aynı zamanda Allah’ın yeryüzüne rahmet olarak gönderdiği dinlerin merhametini de bozuyor. İnsanlık eliyle dinler değişiyor. Dinler bozuluyor. Dinler yeryüzüne barışı, adaleti, hakkı, merhameti getirdiği halde insanlar dinleri kendi hevalarına göre yorumlayarak, kendi ideolojilerinin yanlışlarını Allah’ın dinlerine onaylatmaya kalkışıyor. Merhametsizlik girdabı içinde insanlık. Yeryüzünde büyük zulümler işleniyor. Hem Müslümanlar hem bütün insanlar yapıyor bu hatayı.

“Keşke insanlar yeryüzünde hiçbir canlıya kast etmese.”

ABD’de sinek ilacının kullanılmasının yasak olduğunu öğrendim. ‘Ne kadar güzel’ dedim. Tabiatın dengesi bozulmasın diye karar alınmış. ‘Ne kadar güzel’ dedim. ‘Keşke aynı hassasiyet Irak’ta katledilen bir buçuk milyon insana da gösterilseydi’ dedim.
Keşke biz insanlar yeryüzünde hiçbir canlıya dokunmasak, keşke biz aynı hassasiyeti Suriye’de katledilen 500 bin insana karşı da yapabilseydik. Keşke biz Afrika’da katledilen milyonları bulan insana karşı da aynı şefkati merhameti de gösterebilseydik. İyilikle kötülük bir değildir. Bütün kötülükleri ortadan kaldırmanın en iyi yolu iyilik yapmaktır. Karanlığı ortadan kaldırmanın yolu mum yakmaktır. En azılı düşmanlıkları en sıcak dostluklara dönüştürmeyi ister misiniz? O zaman size yapılan bütün kötülüklere karşı iyilikle mukabele yapınız. Şiddet şiddetle ortadan kalkmaz. Kan kanla temizlenmez. Kötülük kötülükle ortadan kaldırılmaz. Bütün kötülükleri ortadan kaldıracak yegane güç iyiliktir. Çirkinliği ortadan kaldırmanın yolu güzellikte ısrar etmektir. Yanlışları ortadan kaldırmanın yolu doğruluktur. Sakın doğruluktan ayrılmayın, doğruluk sizi iyiliğe, iyilikte sizi cennete götürür.

“Nerede yaşarsak yaşayalım hepimize düşen görev, kimliğimizi muhafaza etmektir.”

Dünyanın neresinde yaşarsanız yaşayın, ister kendi öz vatanınız Anadolu’da, ister Avrupa’da nerde yaşarsanız yaşayın hepimize düşen en büyük görev; kendi varlığımızı, kimliğimizi muhafaza etmektir. Kimliği oluşturan temel unsurlar vardır. Dil, tarih, kültür. Kimliği oluşturan önemli unsurlardır. Ancak tarih bize şunu gösteriyor, inancını kaybeden dilini, kültürünü, tarihini, bütün kimliğini kaybediyor. Birinci vazifemiz nerede yaşarsak yaşayalım inancımızı korumalıyız. Kimliği oluşturan dili, kültürü korumalıyız. Dua ve niyazım şudur ki, bu topraklarda yaşayan hiçbir yavrumuz asırlar sonra bile İslam’dan, sevgili Peygamber’imize ümmet olmaktan, Allah’a kul olmaktan, Rahman’a secde etmekten asla mahrum olmasın.

“Bütün inançları barış içerisinde birlikte yaşatmış bir medeniyetin çocukları olarak başka medeniyetlerden bunu isteme hakkına da sahibiz.”

İçinde yaşadığınız toplum hangi inançtan olursa olsun onlarla barış içinde, birlikte yaşayacaksınız. İslam’ın erdemini, faziletini, sulhunu, barışını onlara göstereceksiniz. Tarih boyunca biz bütün inançları barış içerisinde birlikte yaşatmış bir medeniyetin çocuklarıyız. Başka medeniyetlerden bunu isteme hakkına da sahibiz.

“Üstünlük ancak insanı insan kılan yüce değerlerdedir.”

Veda Hutbesiyle İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini mukayese ederiz. Daha bu asrın içindeyken derileri siyah olduğu için insan kabul edilmeyen kardeşlerimiz vardı. Ama Veda Hutbesinde sevgili Peygamberimiz bütün insanlığa şöyle hitap etmiştir, ‘Ey insanlar, sizin Rabbiniz birdir. Sizin babanız da birdir. Hepiniz Âdemdensiniz. Âdem de topraktandır. Arap’ın Acem’e, Acem’in Arap’a üstünlüğü yoktur. Siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak insanı insan kılan yüce değerlerdedir. Sevgili Peygamberimiz bu insanlık ilkesini, eşitlik ve özgürlük ilkesini on dört asır önce insanlığa ilan etmiştir.
Bugün Müslümanlar onun getirdiği değerlerden uzaklaştı. Onun için acılar içinde kıvranıyoruz. Irkçılık, renk ayrımı, etnik köken ayrımı İslam’ın gözünde reddedilmiştir. O yüzden biz bu sene Tevhit ve Vahdet üzerinde duruyoruz.

“Tevhit medeniyetinin insanları, insanlığa merhametle bakar, bütün insanlığı kardeş kabul eder.”

Tevhit soyut bir inanç değildir. İnsanla kâinatın, zamanla mekânın, akılla kalbin, ruhla bedenin birliğidir. Vahdettir. Bütün insanların birliğidir. Hepsinin Âdem’in çocukları olduğu, Allah’ın nazarında tarağın dişleri gibi eşit olduğu İslam’ın en temel ilkesidir. Tevhide inananlar var oluşun gayesini bilirler. Tevhit, bir varlık felsefesi, kültür yorumu, tarih ve medeniyettir.
Tevhit medeniyetinin insanları, bütün insanları insan olarak Âdem’in Havva’nın çocukları olarak görür. Tevhit medeniyetinin insanları, insanları eşit görür, şirki reddeder. İnsanları kardeşler topluluğu olarak görür. Bütün insanlığa merhametle bakar. İnsanlığı kardeş kabul eder.

“Allah birliğimizi daim etsin.”

Bizleri İslam ile kardeş kılan Allah’a hamdolsun olsun. Bize bu vahdet, birlik bilincini bahşeden sevgili Peygamber’imize selam olsun. İnsanlığı yeniden yüceltmek için gelin birlik olalım. Allah birliğimizi daim etsin.

Program gül takdimiyle sona erdi.

Fransız basınına açıklama

Fransa basınına açıklamada bulunup sorularını yanıtlayan ve Kutlu Doğum Haftası hakkında bilgi veren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Kutlu Doğum Haftasını yeryüzünde barışın, kardeşliğin, sevginin ve merhametin yayılması için bir vesile olarak gördüklerini kaydetti.
Kutlu Doğum haftalarında her sene bir tema belirlediklerini bu sene ise “İnsanlığı yüceltmek için gelin birlik olalım” teması üzerinde durduklarını belirten Başkan Görmez, bütün insanlığın yeniden insanlığı yüceltmek gibi bir görevi olduğunu vurgulayarak şunları söyledi;

“Bütün insanlığın insanlığı yeniden yüceltmek gibi bir görevi var…”

Bugün insanlık çok zor bir süreçten geçiyor. Bir değersizleşme ve değersizleştirme sorunuyla karşı karşıya. İnsanlar bizatihi kendisine değer kazandıracak dinleri de değersizleştiriyor. İnsanlığın vicdanı ve merhameti azalıyor. Bunun için bütün insanlığın insanlığı yeniden yüceltmek gibi bir görevi var. Bu da insanın onurunu yücelterek ancak yapılabilir. Bugün küreselleşmeyle birlikte insanlık farklı kültürleri, inançları, dinleri birlikte yaşatma konusunda aciz kalıyor. Allah, dünyayı bütün insanlığa nimet olarak verdi. Fakat biz, dünyayı Doğu- Batı, Kuzey-Güney diye ayırdık. Başka dünyaların nimetleriyle kendi dünyalarımızı imar ettik, geliştirdik sonrada bütün insanları, toplumları gelişmekte olan, gelişmemiş olan ve gelişmiş ülkeler diye tasnif ettik. Hâlbuki kâinat, tabiat o kadar zengindir ki, hepimizi besleyecek, hepimizi kardeşçe yaşatacak güce sahip.

“İnsanlık olarak iki büyük yanlış yapıyoruz…”

Benim yaşadığım coğrafyada büyük acılar yaşanıyor. Bu acılar Paris’e, Strazburg’a, Belçika’ya başka dünyalara da yansıyor. Ben bu vesileyle yakın geçmişte Paris’te yapılan saldırılar dolayısıyla Fransa halkına ve insanlık ailesine ‘geçmiş olsun’ diyorum. Benim ülkemde 3 milyon kendi ülkelerinden kaçmış göçmen barınıyor. Bütün insanlık olarak iki büyük yanlışlık yapıyoruz. Yaşadığım coğrafyada ortaya çıkan acıların, işlenen cinayetlerin dinden kaynaklandığını sanıyoruz. Bütün bu cinayetlerin dinden kaynaklandığını kabul etmek için sosyolojiyi, tarihi, kültürü ve medeniyeti bilmemek gerekir. İkinci büyük hata ise, başka coğrafyalarda yaşanan cinayetlerin suçunu birlikte yaşadığımız, aynı dini paylaşan insanların üstüne yükleyebiliyoruz. Bu gibi zamanlarda hangi inançtan olursa olsun bütün dini müesseselere büyük görevler düşüyor. Barışı, güveni, birliği ve merhameti yaymak için herkesin seferber olması gerekir. Sevgili Peygamber’imizin doğumunun buna vesile olmasını diliyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığının 20 yılı aşkın süredir kutladığı Kutlu Doğum Haftası, Resulü Ekrem’in rahmet mesajını bütün insanlıkla buluşturma çabası ve gayretidir. Her sene millet, ümmet ve insanlık olarak muhtaç olduğumuz bir yönü üzerinde duruyoruz. Bu sene ‘Hz. Peygamber, Tevhit ve Vahdet’ üzerinde duruyoruz. ‘İnsanlığı diriltmek için gelin birlik olalım’, ‘İnsanlığı yaşatmak için gelin birlik olalım’, ‘İnsanlığı yüceltmek için gelin birlik olalım’ çağrısıyla milletimizin huzuruna çıkmış bulunuyoruz” dedi.

“Kutlu Doğum Haftası, dini ve taabudi bir hafta değil, ilmi ve fikri bir haftadır.”

Milletimizde var olan bu sevgiyi yıllar sonra Diyanet İşleri Başkanlığı, bilgiye dönüştürmek için, anma toplantılarını anlama toplantılarına dönüştürmek için 1989 yılında Kutlu Doğum Haftasına dönüştürmüştür. Kutlu Doğum Haftası, Mevlid-i Nebi’nin alternatifi değildir. Kutlu Doğum Haftası, dini ve taabudi bir gün, gece ya da hafta değil, ilmi ve fikri bir haftadır. Resulü Ekrem’i daha önce nasıl mevlit programlarında anıyorsak, bu sefer miladi takvime göre anlama, onun rahmet mesajını bütün insanlıkla buluşturma çabası ve gayretidir. Her sene millet, ümmet ve insanlık olarak muhtaç olduğumuz bir yönü üzerinde duruyoruz. Bu sene ‘Hz. Peygamber, Tevhit ve Vahdet’ üzerinde duruyoruz. ‘İnsanlığı diriltmek için gelin birlik olalım’, ‘İnsanlığı yaşatmak için gelin birlik olalım’, ‘İnsanlığı yüceltmek için gelin birlik olalım’ çağrısıyla milletimizin huzuruna çıkmış bulunuyoruz.

“İnsanlık bugün bir değersizlik ve değersizleşme girdabı içerisindedir.”

İnsanlık bugün bir değersizlik ve değersizleşme girdabı içerisindedir. Bize değer kazandıracak yegâne kaynak olan ilahi dini kendi elimizle insanlar değersizleştiriyor. Değer üretmeyen bir dindarlık anlayışı hepimizi kuşatmış vaziyette. Onun getirdiği değerlerle insanın dirilmesi ve yücelmesi gerekiyor. Neden bu sene Tevhit ve vahdet üzerinde duruyoruz. Ülkemizde, coğrafyamızda, yurtdışında millet varlığımızla beraber üç sorunun cevabını aramaya çalışacağız. İslam’ın özü, ruhu, İslam medeniyetini ayakta tutan yegâne iksir tevhit, neden müminler ve muvahhitler arasında vahdete dönüşmüyor? İman, neden eman toplumlarını, güveni inşa etmiyor? İslam, neden selamı, barışı gerçekleştirmiyor? Bu üç sorunun cevabı üzerinde durmaya çalışacağız.

“Bugün İslam dünyasını kuşatan en büyük sorun, tevhidi medeniyeti yorumlayan bir ilkeden çıkarıp, başkasını tekfir eden bir ideolojiye dönüşmesidir.”

Bugün savaşların ve şiddetin gölgesinde savaş teolojileri üreten nevzuhur dini akımların İslam’a ve Müslümanlara verdiği en büyük zarar, tevhit anlayışında sapma olmuştur. Tevhit, insanı, tarihi, varlığı, toplumu, kültürü, kâinatı, medeniyeti yorumlayan bir ilke iken birilerinin eliyle sadece soyut bir inanca, başkasını tekfir eden bir ideolojiye dönüşmüştür. Bugün İslam dünyasını kuşatan en büyük sorun, tevhidi bütün kâinatı, insanlığı, tarihi, kültürü, medeniyeti yorumlayan bir ilkeden çıkarıp Müslümanın başkasını tekfir eden bir ideolojiye dönüşmesidir.

“Tevhit, kulluk ve köleliğin kul ve köle olana yapılmayacağının ilanıdır.”

Tevhit, Allah’ın her şeyin tek, mutlak ve üstün yaratıcı olmasıdır. Tevhit, mutlak birliğin, yüceliğin ve celalin büyüklüğünü haykırır ve seslendirir. Tevhit, kulluk ve köleliğin kul ve köle olana yapılmayacağının ilanıdır. Tevhit, insan ürünü din ve inançların iddialarını karşılıksız bırakır, saf ve cahil bütün hurafelere kapıyı kapatan bir anlayıştır. Tevhit, tabiat ve fizik ilimlerinin kutsal ile, metafizik alem ile ilişkisini sürdürmeyi öğreten bir İslam ilkesidir. Tevhit, bilim ve medeniyetin düşmanı olan batıl inanç ve hurafelerin panzehiridir.

“Tevhit medeniyeti, mensuplarını ve bütün insanlığı dil, ırk, renk, etnik köken olarak asla tasnif etmez.”

Tevhit medeniyeti, yerli ve yabancı diye tebaasını ikiye ayırmaz. Tevhit medeniyeti, mensuplarını ve bütün insanlığı dil, ırk, renk, etnik köken olarak asla tasnif etmez. Tevhit medeniyeti, kâinatı Batı-Doğu, Kuzey-Güney diye ayırmaz. Tevhit, en yüce varlık olan Halik’ın vahdaniyetinde toplumu birbirine bağlar. Zamanla mekânın tevhidi, insanla kâinatın tevhidi, tarihle toplumun tevhidi tevhit hakikatinin birer parçasıdır.

“Tevhit ve vahdet olmadan medeniyetin inşası mümkün olmaz.”

Tevhit ve vahdet olmadan medeniyetin inşası mümkün olmaz. Allah’ın yeryüzündeki halifesi tevhidin sayesinde amaçsız ve gayesiz yaratılmadığını, yalnız olmadığını, yaratanın ona her şeyden yakın olduğunu bildirir. Tevhit akıl sahibi olanlara insanlığını hatırlatır. Hem insanı alçaltmaz hem de asla ilahlaştırmaz. Tevhit, insanın kıymetini erdemleriyle değerlendirir, insanı tanrılaştırma yönündeki bütün düşünceleri reddeder. Tevhit, insana dünyadan kopmayı ve var olandan uzaklaşmayı önermez, ama dünyaya kul olmayı da reddeder.
Daha yaşanabilir bir dünya diliyorum ve satırlarıma Kutlu Doğum Haftasının çağrısını yaparak son veriyorum:

İnsanlığı yaşatmak için gelin birlik olalım.
İnsanlığı diriltmek için gelin birlik olalım.
İnsanlığı yüceltmek için gelin birlik olalım.

Dr. M. Fevzi HAMURCU
Strasbourg Din Hizmetleri Ataşesi ve
Strasbourg DİTİB Genel Başkanı