AB Bakanı Çelik: İslamofobi artık bir İslam düşmanlığına dönüşmüştür

Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, İslamofobi kavramının Avrupa’daki yeni nefret dalgasını açıklamakta yetersiz kaldığını belirterek, “Bu artık bir İslam karşıtlığına ve İslam düşmanlığına dönüşmüştür” dedi.

Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik,  Londra temasları kapsamında ülkenin İslamofobi konusunda önde  gelen uzmanlarıyla “İngiltere ve Avrupa’da İslamofobi” başlıklı toplantıda bir  araya geldi. Burada yaptığı konuşmada, antisemit (Yahudi karşıtı) ve İslamofobik  eğilimlerin Avrupa’nın gerçeği haline geldiğini belirten Çelik, “Bu durum  siyasette de aşırı sağın yükselmesi, popülist milliyetçiliğin yükselmesi gibi  olumsuz yankılar bulmaktadır. Adeta Avrupa’da onlarca yeni zihinsel ve ideolojik  Berlin Duvarı inşa edilmektedir.” diye konuştu.

Aşırı sağ akımların İslamofobik ve antisemit yaklaşımlarının hedefinde  aslında arka planda demokrasi, insan hakları, eşitlik, özgürlük ve çoğulculuk  gibi Avrupa değerlerinin olduğunu dile getiren Çelik, “İslamofobi, antisemitizm,  yabancı düşmanlığı ve Avrupa Birliği (AB) karşıtlığı aslında aynı çarpık  zihniyetin farklı tezahürleridir.” ifadesini kullandı.  Çelik, paylaşılan ortak değerlerin, uğruna tüm insanlık tarihi boyunca  büyük bedeller ödenerek elde edilmiş evrensel insani değerlerin tehlike altında  olduğuna işaret ederek, İslamofobi’nin Avrupa’da özellikle göçmenlere,  mültecilere ve Müslümanlara karşı ırkçı ve zaman zaman da şiddete dönüşen nefret  siyasetini körüklediğini vurguladı.

Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: “İslamofobi kavramı yetersiz bir kavramdır. Bu artık bir İslam  karşıtlığına ve İslam düşmanlığına dönüşmüştür. Batı’da aşırı sağla birlikte  yükselen tehlike tıpkı antisemitizm gibi anti İslam hareketinin ortaya çıktığını  göstermektedir. İslamofobi kavramı yeni nefret dalgasını açıklamakta yetersiz  kalmaktadır. Antisemitizm nasıl bir insanlık suçuysa, nasıl hepimizi, hangi  dinden olursak olalım tehdit ediyorsa, İslam düşmanlığı da bir insanlık suçudur  ve hangi dinden olursak olalım hepimizi tehdit etmektedir.”

Bundan sonra yapılacak çalışmalarda İslamofobi yerine İslam karşıtlığı  kavramının merkeze alınmasında fayda bulunduğunu kaydeden Çelik, Avrupa’da  yükselen nefret siyasetinin sadece Müslümanlarla ve göçmenlerle sınırlı  kalmayacağına dikkati çekti. Çelik, “Nefret siyaseti uygun bir zemin bulduğunda Avrupa’nın 2. Dünya  Savaşı’nda hafızasına kazınmış olan birtakım acıları yeniden hortlatmak için de  sahneye çıkacaktır. Yükselen Radikal milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı, AB’nin  öteki ile nasıl bir arada yaşayacağı konusunda soru işaretleri oluşturmaktadır.”  şeklinde konuştu.

  ‘BREXİT AŞIR SAĞIN BAŞARISI’

Bakan Çelik, İngiltere’nin AB’den ayrılmasına (Brexit) yönelik  kampanya sürecinde bu ülkede gündeme gelen  aşırı sağ söylemleri hatırlatarak,   “Her ne kadar biz İngiltere halkının AB’de kalmamak yönündeki kararına saygı  duyuyor isek de Brexit’i aşırı sağ siyasetlerin başarısı olarak yorumluyor ve  okuyoruz.” dedi. İslamofobi’nin, Avrupa’da Müslümanların toplumsal hayatta ayrımcılığa,  sözlü ve fiziksel saldırılara maruz kalmasına neden olduğunu belirten Çelik,   Müslümanlara yönelik bu negatif eğilimin siyasetin merkezine oturmasıyla da  marjinalleşme ve radikalleşmenin arttığını,   DEAŞ gibi terör örgütlerine alan  açıldığını kaydetti.

DEAŞ’ın Avrupa’da düzenlediği saldırıların da İslamofobi’yi  alevlendirdiğine işaret eden Çelik, bu kısır döngünün kırılması gerektiğini  söyledi. Bu konuda Avrupa kamuoyunu uyarıcı toplantıların sayısının artması  gerektiğini ifade eden Çelik, İngiliz toplumunda bu sorunla nasıl baş edileceğine  yönelik bir iç tartışma ve iyi uygulamalar bulunmasından duyduğu memnuniyeti dile  getirdi. İngiliz Yahudiler Kurulu Başkanı Jonathan Arkush’un Müslüman toplumla  kurduğu ilişkileri öven Çelik,  “Bu yaklaşımlar farklılıkları nasıl birlikte  pozitif şekilde yönetebileceğimiz konusunda gerçekten de bizlere umut vericidir.”  diye konuştu.

TÜRKİYE İLE İŞ BİRİLĞİ EKSİK

Çelik, Avrupa’da yükselen dinsel aşırılıkla, nefret suçlarıyla  mücadelede Türkiye’nin üstüne düşen görevler olduğunu bildiğini ancak  Avrupa’nın  birlikte çalışma iradesinin eksik kaldığını ifade ederek, şöyle devam etti: “Bu da Türkiye ile daha çok iş birliği ve tüm terör örgütleriyle  mücadeleye karşı ortak bir eylem planı geliştirilmesi ile mümkün olacaktır.  Üzülerek belirtmek isterim ki bazı Avrupalı dostlarımız bu noktada çok stratejik  bir hata yaparak kendi halklarının güvenliğini de tehlikeye atmaktadır.   Avrupa’da yükselen aşırı sağ nasıl ortak demokratik değerlerimizi tehdit  ediyorsa, bizim ülkemizin güneyinde yükselen terör dalgası ve DEAŞ, PKK, PYD ve  FETÖ gibi örgütlerin yükselttiği terör dalgası da ortak değerlerimizi tehdit  ediyor.   Ancak Bazı Avrupalı ülkeler terör örgütleri konusunda ayrımcı bir  siyaset izliyorlar. Türkiye’nin DAEŞ’e karşı verdiği mücadeleyi alkışlıyor ancak  PKK’ya karşı mücadelemize aynı desteği göstermiyorlar. Bir yandan DEAŞ Avrupa’da  eylem yapıyor diye ‘Herkes DEAŞ’a karşı savaşsın’ derken, PKK’nın, Avrupa’da  eylem yapmıyor diye bazı Avrupalı siyasetçilerin gözünde terör örgütü olarak  görülmemesi çarpık bir anlayıştır. Terör terördür. Teröre ilkesel olarak karşı  çıkmak durumundayız.  Türkiye ulusal güvenliği açısından DEAŞ terör örgütüyle de  PKK terör örgütüyle de aynı kararlılıkla mücadele etmektedir.”

  İSLAM VE TERÖR YAN YANA KULLANILMALI

Türkiye’nin terörle mücadele ederken Avrupa ile paylaşılan ortak  değerler olan demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü de koruduğunu anlatan Çelik, bu  alanda özgürlük ve güvenlik dengesinin iyi korunmasının da önem taşıdığını  vurguladı.  Çelik, Türkiye’nin  El Kaide ve DEAŞ gibi örgütlerin ideolojilerine  müsaade etmeyen bir Müslümanlık anlayışına sahip olduğunu belirterek,  “Türkiye’nin Müslüman, laik ve demokratik bir hukuk devleti olarak Avrupa’nın  aşırı akımlarla mücadelesinde söyleyecek çok şeyi ve büyük bir eylem kapasitesi  vardır.” dedi. İslam ve terör kelimelerinin yana kullanılmasını engelleyecek  girişimlerde bulunulmasının önemine işaret eden Çelik,  şunları kaydetti: “Bir dinin terörle yan yana anılması demek, o dini istismar ederek  terör eyleminde bulunanların ideolojik olarak güçlendirilmesi, desteklenmesi  demektir. DEAŞ’ın istediği de İslam ile Batı’yı karşı karşıya getirmektir. Bunun  çok iyi bilincinde olunması gerekir. Radikalleşmeyi Müslümanlara indirgeyen bu  yaklaşım Müslümanların daha fazla ayrımcılığa uğraması ve dışlanmasına yol  açmakta, ‘biz ve onlar’ ayrımını derinleştirerek Müslüman gençlerde ve İslam  karşıtlarında birbirini besleyen bir kutuplaşma oluşturmaktadır. Birtakım radikal  teröristler İslam’ı ve Müslümanlığı istismar ediyorlar. İşin esası budur ama  Müslümanlık ve İslam radikal teröre dönüşüyor demek işin esasını kaçırmak  anlamına gelir.”

AB Bakanlığının ev sahipliğindeki toplantıya Alhiwar Televizyonu  Yöneticisi Azzam Tamimi, Bangladeş asıllı İngiliz yayıncı yazar Shahida Rahman,  Leeds Üniversitesi Öğretim Üyesi Salman Sayyid, Leicester Üniversitesi Öğretim  Üyesi Neil Chakraborti, York Üniversitesi Öğretim Üyesi Katy P. Sian, Nottingham  Trent Üniversitesi Öğretim Üyesi Irene Zempi, Birmingham Üniversitesi Öğretim  Üyesi Chris Allen, Londra King’s College Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr.  AbdoolKarim Vakil, Durham Hukuk Okulu Öğretim Üyesi Tufyal Choudhury, Woolf  Enstitüsü Kurucu Direktörü Edward Kessler, İngiliz Yahudiler Kurulu Başkanı  Jonathan Arkush, “Faith Matters” adlı kuruluşun Kurucu Direktörü Fiyaz Mughal,  Britanya Müslüman Konseyi Genel Sekreteri Harun Rashid Khan, Guardian gazetesi  yazarı Andrew Brown ile İngiltere’de yayın yapan “Muslim News” internet sitesinin  editörü Ahmed Versi katıldı.