Dönemin Diyanet İşleri Başkanlığı 1983 yılında, güneş hareketlerinde hiçbir değişiklik olmadığı hâlde, bir günde namaz vakitlerini değiştirdi. Meydana gelen çok büyük vakit farkı yüzünden birbirinden ayrı takvimler ortaya çıktı, oruç ve namaz ibadetleri tehlikeye girdi.
Türkiye’de yıllardır namaz vakitleri hususunda büyük bir kafa karışıklığı yaşanıyor. Birtakım takvimler namaz vakitlerini, zaman olarak daha önce gösterirken, aralarında Türkiye Takvimi’nin de olduğu Osmanlı usulünü tatbik eden takvimler, vakitleri biraz daha geç veriyor. Peki, iki farklı namaz vakti meydana gelmesine ne sebep oldu? Müslümanların ibadetlerinin geçerli olmama tehlikesi nasıl başladı?
HESAP DERECELERİ DEĞİŞTİRİLDİ
Bu tehlikenin sebebi Diyanet İşleri Başkanlığının bundan 34 sene evvel aldığı ve o günlerde büyük bir infial meydana getiren bir kararda yatıyor. Türkiye’de Osmanlıdan beri aynı kaidelerle hazırlanan takvimler, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından alınan münakaşalı bir kararla 1 Ocak 1983 gününden itibaren değiştirildi. Yerküre ve güneş hareketlerinde hiçbir değişiklik olmadığı hâlde, vakitler imsakte Ankara için 20 dakika ileri, yatsıda 9 dakika geri alındı. Aşırı temkin ile de alakası olmayan bu karar, beraberinde büyük tartışmaları doğurdu. 1982 ve daha önceki yıllarda, takvimlerde bildirilen imsak vakitleri için uygulanan ve “-19” derece olan güneşin ufkun altındaki yükseklik açısı, 1983 senesinden itibaren, “-18” derece olarak esas alındı. Yatsı ve diğer vakitler için de değişiklikler yapıldı. Fakat yapılan bu değişiklikler için hiçbir ilmî ve astronomik mesnet gösterilmedi. Böylece takvimlerdeki doğru vakitler terk edilerek, İslam âlemindeki birlik bozuldu, iki farklı takvim çeşidi oluştu.
10 DAKİKALIK FARK ORTAYA ÇIKTI
İmsak için kabul edilen “-18” derece, İslam âlimlerinin ittifakla bildirdikleri, beyazlığın doğudaki ufuk hattında bir nokta hâlinde görülmesi şeklinde değil de, Avrupalıların beyazlığın ufukta yayılması şeklinde bildirdikleri ‘Astronomik Tan’a ait olan irtifa. Hem güneşin imsak vakti için ufkun altındaki açısını, “-18” derece almakla ve hem de bütün İslam astronomi âlimlerinin doğru imsak ve yatsı vakitlerini bulmak için, hesaplarda astronomi ilminin icabı zaruri olarak kullandıkları temkin müddetini de kaldırmakla, imsak vaktinde yaklaşık 15-20 dakikaya varan ve yatsı vaktinde de temkin müddetini kaldırarak 10 dakikaya varan farklar ortaya çıktı. Yani, oruca Türkiye’de gerçek imsak vaktinden, takriben 15-20 dakika sonra başlanmakta, yeme-içmeye devam edilmekte ve tutulan oruçlar da tehlikeye girmekte. Yatsı vaktinde de 10 dakikaya varan farklarla yatsı namazına vakit girmeden başlanmış olmakta.
Diyanet: Önceki takvimler doğru
Müftülüklere gönderilen tamimde “1983 öncesi takvim ile yeni uygulama arasında sadece temkin farkı bulunmaktadır. Buna göre 1983 öncesindeki uygulama yanlış değildir” denilmişti.
Türkiye Takvimi gibi müesseselerin, esas aldığı 1983 senesinden önceki takvimlerdeki vakitlerin yanlış olmadığını herkes gibi Diyanet İşleri Başkanlığı da kabul etmekte. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığının 234-497 sayılı bütün müftülüklere gönderdiği tamimde, “1983 öncesi takvim ile yeni uygulama arasında sadece temkin farkı bulunmaktadır. Buna göre 1983 öncesindeki uygulama yanlış değildir” ifadeleri kullanılmıştı. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunun 143 sayılı karara atfen yazılan yazıda ise, “İslamiyet’in ilk çağlarından itibaren İslam bilginleri, Namaz vakitlerine esas olan güneş yükseklik açılarını ve hesap sistemini en mükemmel şekilde belirlemiş olup, namaz vakitlerinin hesaplanmasında bugün dahi aynı kriterler kullanılmaktadır” denilerek, hakikat açıkça bildirilmekte. Fakat iş vakitlerin hesap edilmesine geldiğinde; hesap esas, usul ve kaideleri ise tatbik edilmemekte. Yine Diyanet İşleri’nin sitesinde yer alan açıklamada Osmanlı zamanından beri kullanılan “-19” dereceyi esas almanın doğru olduğu bilgisi yer alıyor. İşte o ifadeler: “1949 yılında Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin talimatıyla Kandilli Rasathanesinin kurucusu Prof. Fatin Gökmen Başkanlığı’nda Kâmil Mîrâs, İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen, Eyüp Müftüsü İsmail Habib Erzen ve Muvakkit Yusuf Ziya Gökçe’den oluşan komisyon da imsakin belirlenmesi için 19°’yi esas almıştır.” Diğer taraftan bu alanın en önemli uzmanlarından biri olan Prof. Fatin Gökmen bu hususta şöyle söylemekte: “Muhtelif yerlerde uzun müddet yapılan rasatlar neticesinde her yerde ve her zamanda şafak-ı ahmerin gaybûbeti güneşin tahtel-ufuk 17 derece inhitâtında ve şafak-ı abyazın gaybûbetiyle imsak vakti olan fecrin tulûu dahi 19 derece inhitâtında vukû bulduğunu tespit eylemişler, sonra gelen râsıtlar dahi bu tespiti tasdik ve teyit ederek, 17 ve 19 dereceler üzerinde müttefik kalmışlardır.”
1 Ocak 1983 günü değiştirilen takvimlerdeki vakitler imsakta Ankara için 20 dakika ileri, yatsıda 9 dakika geri alındı. Bu karar sonrasında hem Müslümanlar arasındaki birlik bozuldu hem de ibadetlerin sahihliği tehlikeye girdi.
‘ŞÜPHELİ OLMAMALI’
İbadetler doğru vakitlerde yapılsın
İslam âlimleri, oruç ve namazların doğru olan vakitlerde yapılması gerektiğinin üzerinde duruyor. Âlimler, vaktinden evvel kılınan namazın sahîh olmadığını hem de büyük günah olduğunu söylüyor. Nitekim, tanınmış âlimlerden İbni Nüceym “Farz namazları (yanlış vakitleri veren takvimlere uyarak) vakti girmeden önce kılmak ve vakti çıktıktan sonra kılmak büyük günahtır” demektedir. Namazın sahih olması için, hem vaktinde kılmak ve hem de vaktinde kıldığını bilmek, şüphe etmemek lazım geliyor. Yine Osmanlı devrinde yetişen büyük fıkıh âlimi İbni Abidin “Namazın sahih olması için, vakti girdikten sonra kılınması ve vaktinde kılındığını bilmek şarttır. Vaktin girdiğinden şüphe ederek kılıp, sonra vaktinde kılmış olduğunu anlarsa, bu namazı sahih olmaz” ifadelerini kullanmakta. Oruç ve namaz vakitlerinin farklı olması durumunda, doğru vakitlere göre ibadetlerimizi yapmamız icap ettiği, İslam âlimlerinin buyurdukları bir kaide. Bu usul ve kaidelere uygun hesapların yapılması hâlinde, aynı neticelerin çıkacağı da, ilmî bir hakikat.
‘NAS DEĞİŞMEZ’
Namaz vakitleri nas ile sabit oldu
Bazı dinî yetkililerin “Zaman ve vakit hesaplama yönetmeleri değişti” sözlerine ise İslam âlimleri şöyle cevap veriyor: “Peygamber Efendimiz, ‘Allahü teala’nın çok sevdiği kimse, dinini öğrenen ve başkalarına öğretendir. Dininizi İslam âlimlerinin ağızlarından öğreniniz’ buyuruyor. İmsak ve namaz vakitlerinin alâmetleri, Nas (Kur’ân-ı kerîm ve Hadis-i şerifler) ile sabit. İslam âlimleri bunları açıklamışlar ve İslâm astronomları da, bu açıklamalara uygun bir şekilde, vakitlerin hesaplarını yapmışlar. Bütün bunlar mermere yazılmış yazı gibi, asırlar boyunca tatbik edilmiş ve 1983 senesine kadar hiç değiştirilmemiştir. Osmanlı’nın büyük meşhur kitabı Mecelle’nin otuz dokuzuncu maddesinde ve şerhinde ‘Ahkâm zamanla değişir. Örf ve âdete tabi olan ahkâm değişir. Nas ile anlaşılan ahkâm zamanla değişmez’ denilmekte.”
‘LÜZUMSUZ DEĞİL’
‘Temkin’i kaldırmak vakitleri bozmaktır
Vakit mütehassısları, namaz vakitlerinin hazırlanmasında kullanılan temkin müddetinin lâlettayin bir müddet olmadığını söylüyor. Bunu şöyle açıklıyorlar: “Temkin, her birinin ayrı ayrı formülleri veya hesapla bulunarak hazırlanan cetvelleri olan, birbirlerinden farklı 4 unsurun bulunup, aralarındaki işlemleri de yapılarak elde edilen müddettir. Bu temkin müddeti astronomik formülle bulunan öğleden evvelki vakitlerden çıkarılarak, öğleden sonraki vakitlere ilave edilerek takvimlere yazılan doğru namaz vakitleri bulunur. Temkin müddeti, astronomik formüllerle bulunan vakitleri, İslam âlimlerinin eserlerinde namaz vakitleri için buyurdukları sema küresindeki alâmetlerin olduğu, doğru vakit olan şer’i vakitlere getiren müddettir. Temkin müddetini kaldırmak, bir bakıma doğru namaz vakitlerini ortadan kaldırmak demektir. Her namaz için ayrı ayrı temkinler yoktur. Temkin müddeti bir ihtiyat zamanı değildir. Temkin miktarını bir ihtiyat zamanı zan ederek, imsak vaktini 3-4 dakika geciktirenin orucu ve gurubu (akşamı) 3-4 dakika öne alanın orucu ve akşam namazının fasit olacağı kıymetli eserlerde yazılıdır.”
OSMANLI ÂLİMLERİ İTTİFAK ETTİ
Namaz vakitleri mevzuunda, astronomi mütehassısı olan Ahmed Ziya Bey “Avrupalılar fecr-i sâdıkın başlaması olarak, ufuk üzerinde beyazlığın tamamen yayıldığı vakti hesap ediyorlar. Bunun için, fecir hesaplarında, güneşin irtifâ’ını “Astronomik tan” diyerek “-18” derece alıyorlar. Biz ise, ufuk üzerinde beyazlığın ilk görüldüğü vakti hesap ediyoruz. Bunun için de güneşin yükselişinin “-19” derece olduğu vakti buluyoruz. Çünkü İslam âlimleri, imsak vaktinin beyazlığın ufk-ı zâhirî üzerinde yayıldığı vakit değil, beyazlığın ufuk üzerinde ilk görüldüğü vakit olduğunu bildirdiler” yazmakta. Yine Osmanlıdaki Maarif Nezaretince 1898 senesinde bastırılan “Muhtasar ilm-i hey’et” isimli kitapta “-19 derece üzerine Vakt-i fecir (imsak vakti) hesap edilir. Fecirden temkin tarh olunmakla çıkarılmakla imsak bulunur” ifadeleri geçmekte.
M. İLYAS: ÇOK DİKKAT ETMELİ
İngiltere Kraliyet Astronomi Cemiyeti azası olan ve yıllardır namaz vakitleri üzerinde çalışan Dr. Muhammed Ilyas da “A modern Guide to Astronomical Calculations of Islamic Calender, Times, Qibla” isimli eserinde şöyle diyor: “Önce ben de Bagvi’ye uyarak fecir ve şafaklarda küçük dereceler kullandım. Fakat sonra yaptığım araştırmalar ve yeni bilgilerin ışığında bunun yanlış olduğunu anladım. Malezyalı meşhur Astronom Şeyh Tahir fecir için ‘-20’ derece, yatsı için ‘-18’ derece almakta. Orucu bozacak en ufak vakti bile teklif etmek, üzerinde çok durulacak bir konudur. Çok dikkat etmelidir. Orucun başlamasında ise 10 dakika aralık (Temkin) kullanmak uygundur.”