Örnek Başkonsolos Örnekol veda ediyor

Muzaffer Çetin-KARLSRUHE
Belgrad Büyükelçiliği’nde görevli iken 06 Ekim 2015 tarihinde Karlsruhe Başkonsolosluğu’na  Başkonsolos olarak atanan Cem Örnekol, 2 yıllık Karlsruhe Başkonsolosluk görev süresini doldurarak  yakında Türkiye’ye Dışişleri Bakanlığı’ndaki yeni görevine dönüyor. Başkonsolos Örnekol, acar muhabirlerimiz Muzaffer Çetin ve Rıfat Pala’nın sorularını cevaplandırdı.

Sayın Cem Örnekol kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
1968 yılında Ankara’da doğdum. Orta öğrenimimi Fransa’da tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme bölümünde 1992 yılında mezun oldum. Emlak Bankasın’da Müfettiş yardımcısı olarak ve sigortacılık sektöründe görev yaptım.  Askerlik görevini müteakip 1996 yılında beri Dışişleri Bakanlığın da göreve yapmaktayım. Evliyim ve üç çocuğum var.

Şimdiye kadar kaç ülkede görev yaptınız?
Dışişleri Bakanlığındaki mesleğimin icabı olarak çeşitli ülkelerde görev yaptım. Bunlardan ilki Ürdün’ün başkenti Amman idi. Buradaki görevimden sonra Hollanda’nın idari başkenti Lahey’de üç yıl kaldım. Daha sonra sırasıyla Paris, Bakü ve Belgrad’daki Türk Büyükelçiliklerinde çeşitli kademelerde görev aldım. Nitekim Belgrad Büyükelçiliğinde görevliyken Karlsruhe’ye Başkonsolos olarak atandım.

Karlsruhe Başkonsolosluğu’na bağlı şehirlerdeki Türk dernekleri ve diğer sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerek Almanya genelinde gerek Başkonsolosluğumuzun görev bölgesinde faaliyet gösteren Türk dernek ve sivil toplum kuruluşlarının sayısı büyük rakamlara ulaşmıştır. Bunların içerisinde okul-aile birlikleri ve DİTİB’e bağlı dernekler en büyük kesimi oluşturmaktadır. Bunların yanı sıra özellikle son yıllarda Alman ekonomi ve ticaret hayatında başarılı faaliyetlerde bulunan Türk kökenli işadamı ve girişimcilerin sayısındaki artış dolayısıyla işveren dernek / birliklerinin sayısında da artış olmuştur. Tüm bu veriler Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın dernekleşme konusunda aşama kaydettiklerini göstermektedir. Vatandaşlarımızın günlük hayatta karşılaştıkları birçok ortak sorunu ele almak ve çözüm üretmek, ayrıca yine ortak çıkarlarını korumak amacıyla derneklerimiz birlik ve dayanışmanın sağlanmasına önemli katkıda bulunmaktadırlar. Tabii, Türk derneklerinin kadro ve idari yapılarının güçlenmesi, kurumsallaşma yönünde mesafe kat etmeleri faaliyetlerine de olumlu etki yapacaktır.

30 Ekim 1961 tarihinde, Almanya’nın Bonn kentinde Türkiye ile Almanya arasında “İşgücü Alımı Anlaşması” imzalanmıştı. Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün 56 yılına girildi. Sizce Türkler 56 yıl boyunca Almanya’ya neler kattılar?

Her şeyden önce hiç bilmedikleri, farklı kültür ve gelenekleri olan bir ülkeye gelen birinci nesil Türklerin gösterdikleri olağanüstü fedakarlık ve çalışma azmi sayesinde İkinci Dünya Savaşından kendi toparlamaya çalışan Almanya’nın gerçekleştirdiği ekonomik kalkınma mucizesine önemli katkıda bulunmuşlardır. Bundan tam 56 yıl önce işçi yurtlarında başlayan göç hikâyesi bugün Almanya genelinde siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatın her alanında devam ediyor. Her yanda eğitimli, yaşadığı topluma katkıda bulunan, vergisini ödeyen meslek sahibi, özgüvenli Türk kökenliler var. Türklerin Almanya’ya göç süreci bir başarı öyküsüdür.

Son yıllarda Alman ve Türk yetkilileri tarafından, her ortamda uyum, İslam, Türkçe dersleri, iki ülke arasındaki ilişkiler, Almanya’ya aidat duygusu konuları konuşuluyor. Gelecek yıllarda da bunlar konuşulacak mı?

Türkiye-Almanya ilişkilerinin zor bir dönemden geçmektedir. Ancak, iki ülke arasındaki ilişkiler köklü bir temele dayanmakta, derin siyasi ilişkilerin yanı sıra kapsamlı ekonomik ve ticari bağlar mevcuttur. Bunlara ilaveten ve daha da önemli olan Almanya’da yaşayan 3,5 milyonu aşkın insanımızın varlığıdır. Türk toplumu Türk-Alman ilişkilerinin en önemli boyutudur ve iki ülkeyi birbirine insani bağlarla da bağlamaktadır. Almanya’yı vatan seçen tüm Türklerin içlerindeki Türkiye sevgisi ise aslında Türkiye ile Almanya’yı yakınlaştıran yürekten bir bağdır. İki ülkenin dostluğu ve ortak çıkarları, sağduyulu ve önyargılardan uzak bir yaklaşımla, karşılıklı saygı ve güven temelinde atılacak adımlarla, olumsuz algılardan arınarak bu zor dönemin zaman içinde aşılacağına inanıyorum.

Sayın Başkonsolos, Karlsruhe’de 2 yıllık görevinizin sonuna geldiniz. Bu günlerdeki hisleriniz nasıl?
Biz diplomatlar, mesleğimizden dolayı kendimizi sık sık “modern göçebeler” olarak tanımlanırız. Aslında bunu biraz bayrak yarışına da benzetebiliriz. Ben bayrağı selefimden devralmıştım, şimdi ise halefime devredeceğim. Belirli bir süreyle atandığımız her ülkede gerek Türkiye’nin gerek o ülkeden yaşayan Türk vatandaşlarının çıkarlarını korumak başlıca vazifemiz. Avrupa’da farklı iki başkentte görev yapmıştım. Ancak bazı yerler var ki, tabiatıyla gönlümüzde ayrı bir yere sahip oluyorlar. Benim için de Karlsruhe öyle bir yer. Buradaki görevim sırasında çok çeşitli kesimlerden insanımızla tanışma fırsatı buldum ve hepsinin de kendi değerinde Almanya’da bir başarı öyküsü olduğunu gördüm. Tanıştığım bu değerli insanlardan ayrılmak benim için elbette üzücü ama önemli olan edinilen dostlukların her daim baki kalmasıdır. Nasıl ki Almanya burada yaşayan insanımız için ikinci vatan ise, Karlsruhe de benim için ikinci evim oldu..

Paris’ten gelecek olan yeni Karlsruhe Başkonsolosuna mesajınız nedir? Almanya’ya ve özellikle Karlsruhe hakkında neleri bilmelidir?

Kendisini zor ama bir o kadar da şerefli ve mesleki bakımdan doyurucu bir görev bekliyor. Türk toplumundan alacağı güçle birlikte görev süresi boyunca karşılaşabileceği zorlukların layıkıyla üstesinden gelebilecek niteliklere sahip bir meslektaşıma görevi devretmekten memnuniyet duyuyorum.

Karlsruhe bölgesinde yaşayan vatandaşlarımıza ve STK’lara son olarak ne söylemek istersiniz?
Kimliğini, kültürünü, inançlarını ve benliğini koruyarak, Türkiye’yle bağlarını kaybetmeden, çalışkan, başarılı, yasalara saygılı bireyler olarak beraberce yükselmek ve Almanya’daki hayata her alanda katkıda bulunarak Türk-Alman dostluğunu ilerletmek, Almanya Türk toplumunun hem kendisine hem de Türkiye’ye yapabileceği en önemli katkılardır. Bu bağlamda, kültürel kimlik ve milli benliğin yeni nesillerimizde de gelişmesi ve korunması bakımından Türkçemizin çocuklarımıza aktarılmasının değerini bir kez daha vurgulamayı görev addediyorum. Velilerimizin Başkonsolosluğumuzca düzenlenen Türk dili ve kültürü derslerine çocuklarını göndermeye devam etmelerini diliyorum.