GroKo ve BİZ

Yeni koalisyon sözleşmesi hazır.

170 sayfalık sözleşmede İslam ve Müslümanlar hakkında yazılanları okuyunca insan ister istemez soruyor; AfD gizli ortak oldu da bizim mi haberimiz yok diye.
2016 yılında işlenen suçların 23.555’i Neonazilere ait. Bunun üzerine 8983’ü de “motivasyonu yabancı düşmanlığı olan suçlar” olarak ayrıca kayıtlara geçmiş. “Yabancı düşmanlığı”, zirve yaptığı şu dönemde koalisyon sözleşmesinde yalnızca 1 kez yerini bulabiliyor, ama diğer tarafta İslam’dan 7 kez nerdeyse sadece olumsuz bahsediliyorsa burada art niyet aramadan da edemiyor insan. NSU meselesi de hakkında 1 kere bahsedilme şerefine nail olmuş. O da sadece “mağdur koruması” programı yazıldığında. Dava tanıklarının şüpheli ölümleri, istihbarat memurlarının yalan ifadeleri, ailelere verilen sözleri ara ki bulasın.

Koalisyon partileri “radikal İslamla” mücadele edilecek diyorlar ama, “radikal İslam” adı altında neyi kastettiklerini belirtmiyorlar. Ülkede 2000’den fazla Hıristiyan din adamı görev yapıyor. Çoğu yabancı dilde. Ancak yurtdışından gelen imamların görevlerini Almanca yapmalarını istiyorlar. Hükümetin Potansiyel tehlike olarak gördüğü insanlardan birde uyum beklemesinde mantık aramaya gerek yok. Çünkü bu sözleşme siyasi endişeler doğrultusunda yazılmış. Yükselen AfD partisine alternatif olmaya çalışılmış. Umarım bu genel tanımlalar yüzünden istihbarat kurumu keyfi uygulamalar başlatmaz.

PEKİ BİZDE DURUMLAR NASIL?
Biz bu ülkede kanunlara uyan, topluma ciddi zenginlik katan ve katılımı en üst düzeyde sağlamaya çalışan bir toplumuz. Ancak son yıllarda ırkçılık yükseldikçe, biz bu ülkeye olan bağlılığımızı daha az dile getirmeye başladık. Popülizmin peşine takıldık gidiyoruz. Sürekli başkalarına laf atma yarışı…
Öyle bir hale geldik ki günlük yaşadığımız ırkçılığı bile tartıştığımız ortamlarda üstünlük sağlamak için koz olarak kullanmaktan öteye gidemiyoruz.
Allah aşkına hepimiz elimizi vicdanımıza koyup şöyle samimi bir şekilde söyleyelim…
Hepimiz işimizde “fest” olmanın derdinde…
Hepimiz çocuğumuz Gymnasium’a girsin derdinde…
Hepimiz ev satın alma derdinde…
Yani bir aidiyet duygusu var ki içimizde, bir memnuniyet söz konusu ki bizler geleceğimiz ile ilgili planları burada yaşamak üzerine yapıyoruz.

Hak istenmez, alınır.
Katılım, katılım, katılım…

Şimdi tam zamanı.
Irkçılar “oh meydanı boş bulduk” diye sevindikleri şu zamanda, geleceğimizi emniyet altına almak için…
Bu ülkeye bağlılığımızı daha çok haykırarak, sorunlarına daha fazla kafa yorarak ve en önemlisi çözümler sunarak buradayız demeliyiz.
İki ülkenin aynı derecede sevilebileceğini göstermeliyiz.

Peki ne yapmalı?
Öncelikle bizleri biz anlatmalıyız.
İşte, okulda, arkadaş çevresinde…
STK’larda görev alıp, diyaloğu yeniden ele alacak projeler için kafa yormalı ve hayata geçirilmesi için elimizden geleni yapmalıyız.
Kaygılarımız ve mağduriyetlerimizin giderilmesi için özellikle partiler ve medya kuruluşları ile iletişime geçerek çözüm konusunda fikirlerimiz ve eylemlerimizle üzerimize düşen görevi yerine getirmeliyiz.

Yoksa yine birileri çıkar ve bizim adımıza, bizim hakkımızda hükümler verilmesini ister.
Eğer şimdi harekete geçmezsek yarın olacaklardan bizlerde kısmen sorumlu oluruz.

Unutmayalım; yükselen ırkçılığın panzehiri, kültürel zenginliğin ve toplumsal barışın ana aktörlerin başında gelenler biziz!
Selam ve duâ ile…

Yücel Yazıcı