KİŞİSEL BÜTÜNLÜK

Kimi insanlar vardır, meslekleri ve mevkileri ne olursa olsun bulundukları ortam ile bütünleşirler. Öyle bir duruş sergilerler ki herkesi aynı hizada, aynı seviyede, herkesi değerli kılan bir duruş sergilerler. Hiçbir şey demeden, hiçbir şey yapmadan varoluşlarıyla kucaklarlar adeta. Bu da kişilerin kendine has güveninden kaynaklanmaktadır; yapmacık değiller, nasıl görünüyorlar ise o şekilde davranırlar.
Bu da kişisel bütünlükten kaynaklanmaktadır. Kendi gücünü bilen, kendini tanıyan, yeterliliğini ve yetersizliğini bilen, eksiklerini tamamlamayı bilen kişilerdir. Konuşmalarıyla, davranışlarıyla, mimikleri, gözlerindeki ışıklarıyla size adeta dokunurlar. Onlar, bir bütündür, dışları ne ise içleri de odur; kısaca tüm kişilikleriyle bir bütündürler.

Kişisel bütünlüğü olan insanların en gözde özelliklerinden birisi de hayal kurmayı ve kurdukları hayalleri de gerçekleştirmek için çaba sarf etmeleridir. Bu yazımda kişisel bütünlük çerçevesinde hayal kurmanın önemini kısaca ele almak istiyorum.
Evet kişinin hayali olmalı, hayali gerçekleştirmek için hedeflerini belirlemeli ve bu hedeflere ulaşacak araçları seçmeli. Kişi hayaliyle, belirlediği hedeflerle ve bu hedeflere ulaşacak araçların seçimiyle ve eylemleriyle bütünlüğünü gösterir. Bu bağlamda sosyal medyada yayınlanan bir yazıma yorumuyla katkı sunan değerli bir okurumun (Ahmet Birinci) hayalini örnek olarak sunmak istiyorum:

“Her sabah yürüyüşümü yaparken, hayaller de kuruyorum. Kültürel faaliyetlerin kalbinin attığı şehir Essen için. Essen’e, geniş bir alana “Eğitim ve Kültür merkezi” kuruyorum. Anadilimiz başta olmak üzere, spor, müzik ve yaşama dair ne kadar faaliyet varsa hepsine yer veriyorum. Kısıtlı imkanlara rağmen, bütün değerlerimizi günümüze kadar taşıyan, genç nesillerimize aktaran derneklerimize birer büro veriyorum, rahat çalışabilmeleri için. Sonra bu eğitim derneklerinde, hiçbir çıkarı olmadan gönüllü çalışan her kişi için Anadolu’muzun bozkırlarına yedişer fidan diktiriyorum. Daha sonra yetiştirdikleri her öğrenci için de yedişer fidan diktiriyorum. Bilindiği gibi, yedi fidan bir insanın tükettiği ağaç sayısıdır. Fidan dikme işini üstlenen vakıflar, on bin ağaca ulaşınca koru oluyor ve o koruya bir isim verebiliyorsunuz. Her oluşan koruya, Nazım Hikmet’in ” Yaşamak Bir Ağaç Gibi Tek ve Hür ve Bir Orman Gibi Kardeşçesine” diye isim veriyorum.”

Hayalini bu şekilde dile getiren Ahmet Birinci’yi tanıyanlar bilir. Burada yazıya dökmüş olduğu hayalinin gerçekleşmesi için ne kadar çaba sarf ettiğini ne kadar emek verdiğini hepimiz biliyoruz. Daha iyi eğitim için, daha çok Türkçe için ne kadar uğraştığını, toplantı toplantı gezerek elindeki makinayla kayıt edip kamuoyuna geniş bir şekilde yayılması için ne kadar efor sarf ettiğini biliyoruz. Tüm bunların yanı sıra kendi cebinden maddi katkı sağlayarak onlarca eğitim gönüllüsü adına yedişer fidan diktirdiğini ve bunun sertifikasını o eğitim gönüllülerine hediye ettiğini de biliyoruz. Kim bilir bu fidanlardan bir koru bile oluşmuştur.

Ne güzel bir “kişisel bütünlük” örneği değil mi?
Hayalleriyle, hedefleriyle, eylemleriyle ve kişiliğiyle adeta bir bütün.

Her şey hayallerle başlar. Hayal edilemeyenin yakalanması ve yaşanması da zordur. Önce hayaller kurun gelecek için. Sonra hayallerinizin gerçekleşmesi için hedefler seçin ve daha sonra eyleme geçin. Göreceksiniz ki kendinizle daha barışık olacaksınız, çünkü hayallerinizi küstürmemiş olacaksınız. Emin olun ki daha başarılı olacaksınız, çünkü kendinizle barışık olmayı seçtiniz.

Bu zorlu yolculukta hayalleriniz bol ve yolunuz açık olsun.

Dr. Ali Sak