Yeni eğitim yılına girerken

 

Bir milyona yakın Türk insanının yaşadığı KRV (NRW) eyaletinde yeni eğitim yılı başladı. Yeni eğitim dönemiyle birlikte sorunlarımızın bilincine varmak ve ona göre hareket etmek zorunda olduğumuzu buradan tekrar tüm vatandaşlarımıza, Türk Sivil Kurumları’na ve Türkiye Cumhuriyeti temsilcilerine hatırlatmak istiyoruz.

Bu bağlamda ‘Türkçe Gönüllüleri’ adı altında toplanan bir grup duyarlı insanlarla ilk etapta NRW başlattığımız Türkçe kampanyası çerçevesinde birçok olumlu gelişmelere vesile olduğumuzu gururla söyleyebiliriz. Bunlar; NRW eyaletinde Türkçe anadili derslerini ilkokullarda verilmesinin devamı, yeniden Türkçe anadili öğretmenlerinin atanması, anadili öğretmen kadrolarının ilk defa artırılması gibi… Amacımız tüm bu çalışmaların Almanya geneline de yayılarak sürdürülmesidir. Bunların yanı sıra olumsuz yaklaşım ve gelişmeler de var elbette. Örneğin 1998 yılında 150 bin olan öğrenci sayımız bu günlerde 250 binlere çıkmıştır. Buna rağmen anadili öğretmen kadromuz 690’dan 330’a düşmüştür. Anadili dersine katılım oranı ise %60 lardan %20 lere gerilemiştir. Verilerin de gösterdiği gibi Türkçe konusunda bir an önce canlılığa ve acil eylem planına gerek vardır. Yapmamız gereken daha çok iş var. Bu konuda bilhassa velilerimizin desteğine ihtiyacımız var. Özellikle Türkçe verilmeyen okullarda gerek anadili dersi olarak gerekse seçmeli yabancı dil dersi olarak verilebilmesi için mutlaka velilerimizin harekete geçmesi gerekiyor.

Peki Türkçe dersi için KRV de prosedür nasıl işliyor?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi her şey velilerin isteğine bağlı. Veliler bireysel bazda ya da birleşerek, okul idaresinden çocuğu için Türkçe dersi talebinde bulunması gerekiyor. Okula kayıt yaptırırken Türkçe dersinin olup olmadığını sorması gerekiyor. Okul idaresin tutumuna göre, örneğin “yeteri kadar talep yok” dediği veya velilerin isteğini ciddiye almadığı durumlarda, ki genelde öyle oluyor, veliler birleşerek imza topluyorlar (grup oluşturulabilmesi için ilk okullarda en az 15 öğrenci, ortaokullarda en az 18 öğrenci gerekiyor). Bunlar tabii ki asgari grup sayıları. Zira sayı ne kadar çok olursa etkisi de o kadar çok oluyor. Toplanan imzalarla talep tekrarlanıyor. Okul idaresi karşı çıkarsa konu bir üst merciye, eğitim müdürlüğüne (Schulamt) gidiyor. Buradan da olumlu yanıt alınmayınca ilgili valiliğe (Bezirksregierung) veya okul bakanlığına gidiliyor. Prosedür bu şekilde işlemektedir. Bize ulaşan dilekçeler genelde ya okul idaresini aşamamış veya vatandaş prosedürü bilmediği için konu eğitim ataşelerine (bulunursa tabii), ilgili belediye başkanına, uyum meclisine, çevredeki cami dernekleri veya başka derneklere ve saire gidiyor. Genelde de konuyla ciddi şekilde ilgilenen olmadığı için dilekçeler bu süreçte kayıp olup gidiyor.

Başarı için ne yapılması ve talebi nasıl formüle etmek gerekiyor?
Bir şekilde bizim çalışmalarımızdan haberdar olan vatandaş konuyu bize de açıyor. Fakat genelde ellerinde, diğer kurumlara yolladıkları için, imza listeleri kalmıyor ve tekrar imza toplama zahmetine katlanmaları gerekiyor. Bu durumdalar da bakanlık hariç hiç bir makama orijinal listenin yollanmaması gerekiyor (elbette kopyaları kendilerinde kalmak suretiyle).

Bize ulaşan başvuruları biz genelde “üçlü dilekçeyle” okul idaresine, eğitim müdürlüğüne ve bakanlığa (gerekirse de valiliğe) yolluyoruz. Başarılı olabilmek için tabii imza listesinin yanı sıra yazılan dilekçenin içeriği çok önemli. Neden anadili dersi veya ikinci yabancı dil dersi istiyoruz? Çocuklar açısından, toplum açısından faydaları nedir? Yani sadece anadili dersi istiyoruz çünkü bu bir haktır, vatanına, kültürüne bağlılığından bahsedersek baştan kayıp etmiş oluruz. İsteğinizi bilimsel, toplumsal ve çocukların kişisel başarısı açısından ele alarak dile getirmelisiniz. Elbette her olay kendi içinde değerlendirmesi gerekiyor ve o nedenle de her olayda bu tür geniş kapsamlı dilekçe yazılmasına gerek kalmıyor. Okul idaresi ve eğitim müdürlükleri karşı gelmiyorlarsa genelde bakanlık da olaya olumlu yaklaşıyor. Bakanlık siyasi bir kurum olduğu için biraz da velilerin sayısına bakıyor tabii ki. Maalesef ki özellikle bizim velilerimiz şikayetlerini bir üst merciye bildirmekten çekiniyorlar, tabiri caizse “çocuğuma dezavantaj olur” diye çekingen davranıyorlar. Böyle düşünen velilere Eğitim Bakanlığında Anadillerinden sorumlu birim müdürünün şu sözünü hatırlatmak istiyorum: “Şayet veliler şikayetlerini dile getirmekten korkuyor iseler, o veliler çocukları için iyi bir örnek olamazlar, zira onlar birer ‘korkak’ olarak belleklerinde kalacaklardır.” Sanırım durum bundan daha iyi değerlendirilemezdi.

Evet, başarmak için önce başarıyı istemeniz ve başaracağınıza inanmanız gerekiyor. Konuyu ciddiye almanız ve doğru bir şekilde gerekçelendirmeniz gerekiyor. Bu şekilde sistemli bir çalışma içerisine girerek son dönemde KRV genelinde birçok şehirde anadili derslerinin açılmasına ve kadro sağlanmasına vesile olduk.

Türkçe derslerinin geleceği var mı?
Uzun vadeli olarak düşünürsek Almanya’da Türkçe dersinin konumunun giderek güçlenmesi kaçınılmazdır. Bunun için bizler önümüze uzun vadeli ve istikrarlı bir çalışma programı koymalıyız. Her ne kadar mevcut siyasi ve sosyal yapı bize karşı olsa da, iyi gerekçelendirildiği durumda ve velilerin de talebi şartıyla, ki bu en önemli faktör, başarmamak için hiç bir neden yoktur. Fakat bir takım kişisel çıkar veya siyasi takıntılar uğruna, birilerine hoş görüneyim taktiğini uygular ve birbirimizin önünü kesmeye çalışırsak elimizdeki imkanları da kaybederiz. Zira çok daha kötü dönemlerin de geleceğini hesaba katmalıyız. Bu nedenle tüm siyasi, dini ve diğer ayrıştırıcı unsurları bir kenara bırakarak ortak paydalarda buluşup daha çok çaba sarfederek gelecek nesillere ışık tutmalıyız.

 

DR. ALİ SAK