Her gurbetçinin ve her ölümün hikayesi vardır…
Gurbette yaşamayan bilmez…
Bildiğiniz açık ceza evi.
Bir yıl köpek gibi çalışır, izin paranızı biriktirir imkanınız varsa senede 1 kere gidersiniz vatanınıza.
Çünkü yazın 4 kişilik bir ailenin uçak parası şanslıysanız minimum 2000€ tutar.
Birde harçlığın olacak yanında,
bi 2000€ da o ..
Yani, sevdiklerini öpüp koklamanın bedeli minimum 4000€ …
Gurbette yaşayanlar mutluluklarını satın alır, söke söke alır öyle gelir Vatanına ..
Çünkü yaz oldu mu 2 misli artar her şeyin fiyatı.
Koskoca bir yılda vatan toprağına basabilmek için bedelini öder ve sevdiklerini bir kere görür bi gurbetçi.
Kardeşlerini, annesini, babasını, arkadaşlarını o koca yılda bir kere öpüp koklar ama DOYAMAZ.
Türkiye’ye gitmene bir kaç ay kala geçmez o günler, bitmez.
Uçağa binince saatler ilerlemez.
Gittiğinde bitmesin, yavaş geçsin günler diye edersin dualarını.
Gurbetten gelen misafirlerinizi izleyin uzaktan.
Geç yatarlar ama ne kadar geç yatarlarsa yatsınlar erken kalkarlar.
Ne kadar az uyursa o kadar çok kalmış gibi hissederler çünkü.
Yıllarca aynı sevinçle gider gelirler sevmeye doyamadıklarına.
Her sene ailelerinden ayrılırken bir yanı ölür gurbetçilerin.
Gelirken heyecandan, dönerken ömürlerinden hep bir yanları eksilir.
Geleceği zaman ailesi karşılar sevinçle, evde bayram havası olur ama yolcu ederken cenaze evine döner orası…
Kimsenin yüzü gülmez, herkes ağlar.
O gitme diye bakan son bakışlara cevap veremeyip, çaresizce dönüp gidenlerdir gurbetçiler….
Böyle geçer bir gurbetçinin ömrü.
Sonra bir bakarsın bir gün bir uçak iner!
Ailesi gelir, tabutunu teslim alır gurbetçinin.
Gülerek heyecanla beklenen o misafir ağlanarak ağıtlarla karşılanır son kez…
Kimsesiz gibi.
Bir uçağın deposunda bir eşya gibi gelir, sevdiklerine ve ülkesine..
Kısaca gurbet yarı ölümdür.