ZORDUR GURBETTE ÖLMEK

 

Ahh gurbet ah…
Zordur gurbet..
Bilmeyen yoktur.
Üç beş kuruş biriktirip, bir de traktör parası kazanıp geri döneriz diye gelmemiş miydik?
Dönecektik..
Hikaye hep aynı..
Şimdi öyle değil mi..
O biraz daha biriktirelim yok mu…
Bitiriyor ömrü farkında değiliz.
Şu bir gerçek ki direnci zayıf yüreği yufka olan insanın dünyada aradığı huzur ve mutluluğu bulma şansı çok azdır..
Ki bu olgu gurbette daha da katmerlidir..
Yani atalarımızın gurbet denildiğinde ‘zalim’ takısı boşu boşuna değildir..
Zira gurbet; yoklukların sinesinden sabır damıtmak, acıların bağrından umut sağmaktır.
Tıpkı Zonguldaklı Uğur Ergüllü’nün hayat hikayesindeki gibi..

**
Zordur gurbet.
İlk gelen nesildendi..
Tahta bavulla yola çıkmıştı..
Hiç evlenmemişti..
Önce kömür ocağında çalıştı..
Kurslara katıldı..
Mühendis oldu..
İyilikseverdi..
Nerede ihtiyaç olsa.. Oraya yetişirdi…
Uğur Ergüllü, çok iyi Almanca konuşuyordu.
Hatta bir defasında hâkimin yaptığı imla hatasını fark edip hatasını bile düzelttirmişti..
30 yıl boyunca hiç Türkiye’ye gitmedi.
Aile içerisindeki bir dargınlıktan dolayı kimse ile görüşmüyordu..
Küsmüştü.. Yüreğini kapatmıştı…
Değdi mi?
Hak tecelli etti ve…
Malum son..
Ama ölümünden kimsenin haberi olmadı.
Taa ki…Cesedi kokmaya başladı.. Komşuları haberdar oldu…
Oysa ömrün sonlanması olan ölüm bu dünyadan ve tüm sevdiklerinden ayrılığın kalıcı boyutuydu.
Kimsesi yoktu Almanya’da…
Cenazesi yakılmak istendi…
Bu kez konsolosluk ve cenaze firması devreye girdi…
Yıllarca çevresindeki Türklere yardım için koşturmuştu..
Son yolculuğuna Ergüllü’yü 15 kişi yolladı..
Vefasızdı gurbet..
Ateşin düştüğü yeri yakması misali, gurbete çıkan insanın çektiği sıkıntıları da gurbette yaşamış insanlar bilir.
İliklerime kadar hüzün kapladı içimi… Uğur amcanın hikayesini öğrenince..
Küs gitmişti sevdiklerine..
Kim bilir belki  yarına bırakmıştı..
Nereden bilirdi ki yarın olup kendisinin olmayacağını..

Büyümenin en acı sızlattığı anı yaşamıştım..
Sanki çalan kurmalı saat susmuştu..
Bir ömür sesiyle çınlamış duvarlarda yalnızlık yankılanmaya başlamıştı.
Kim bilir belki bir başarı hikayesi yarım kalmıştı.
Hiçbir yüz tanıdık değil buralarda..
Hep bir arayış.. Hep bir arayış..
Vatan kokusuyla geçiyor günümüz..
Her sofraya oturuşumda arar gözlerim anamı, kardeşlerimi..
Ahh ekmeğini bölüp önüme koyan anam..
Hep hüzünlü bakardı gözlerin..
Hep bir iç çekiş halindeydin..
Deli bir yüreğin, inanılmaz sevgin, bir o kadar da lal olmuş halin vardı..
Susardın..
Susmak vuslattı belki de senin için..
Her susuşta giderdi anam kim bilir hangi alemlere..(Rabbim uzun ömürler versin)

**
Demem o ki;
Anneniz babanız yaşıyorsa sarılın telefona, sarılın ellerine öpün duasını alın..
Annesini babasını, sevdiklerini kaybedenler için bir Fatiha okuyun..
Uğur amcayı da unutmayın..
Tahta bavulla gelmişti..
Okumuştu..
Büyük adam olmuştu..
Umutlarıyla, hayalleriyle..
Yarınlarıyla..
Ve dönecekti…
Dönemedi…
Ders verdi bize.. ‘Biraz daha biriktirip dönelim’ diyenlere..
Zordu gurbette ölmek..
Silik bir fotoğraf..
Ve tek kişilik kare kısalığındaydı hayat..
Kimse duymamıştı…Ölümünü.. Bana en çokta koyan buydu..
Sılada ölmek dururken… Gurbette ölmekte neydi?
Oysa yanık sesli bir müezzin okumalıydı selanı…
Duymalıydı sevdiğin sevmediğin herkes senin öldüğünü…
Koştuğun, gezdiğin, top oynadığın, dostlarınla buluştuğun bahçeler hüzne boğulmalıydı..
Ölüm hak..
Ölüm gerçek..
Gurbette değil..
En güzel ölüm sılada ölmek..
Duamızı tüm gurbet meftunlarının duasına ilhak edip şevkle tekrarlıyoruz.
Biz razıyız senden Uğur amca..
Bizi şahit yazmasını istiyoruz Rabbimizden, onun yardımseverliğine.
Rabbim cennetine alsın tüm sevdikleriyle…

MURAT PEHLİVAN
(Post Gazetesi Ruhr Haber Müdürü)