Sevgili okurlar;
Son yazımı “çok zor olacak” diyerek bitirmiştim. Çünkü son haftalar da yaşanan olaylar bunu teyit ediyor. Niedersachsen eyaleti DİTİB din görevlilerine cezaevinde yatan müslüman mahkumları ziyaret edip manevi destek sağlamalarına izin vermiyor. DİTİB Türkiye’nin kurumu ya olur ya Erdoğan mahkumları organize eder, sanki Türk devletinin başka derdi kalmadı. Bu aslında hafif bir örnek.
Daha ciddi örnek ise NSU davasında müdahil avukatlardan biri olan Türk avukat hanıma “NSU 2.0” başlıklı gönderilen ölüm tehditleri. Bu kişiler hanımefendinin kendisi ile yetinmeyip küçük kızını da öldürmekle tehdit ediyorlar. Tehdit yazısında avukat hanımın açık adresi gibi özel bilgiler de ayrıca not edilmiş. Bu tehdit yazılarının izi Frankfurt polis teşkilatına kadar gitti. Yani tehdit edenler polis. Polis içerisinde nazi kadrolaşması bize yabancı değil. Bu kadar açık şekilde eylemde bulunmaları arkalarının ne kadar sağlam olduğunu da gösteriyor. Bu mesele Almanya’da gündem olmuyor. Medya bu olayı görmemezlikten gelmek için elinden geleni yapıyor. Ufak tefek haber yazıları ile geçiştiriyorlar. Seyran Ateş denen kadına sosyal medyadan gelen tehdit geldiğinde eyalet polisini koruma olarak tahsis eden yargı üç maymunu oynuyor. Gerçi polis tarafından tehdit edilen birisi koruma polise nasıl güvensin ki! Küçücük bir kız çocuğunun bu yaşta yaşadığı travmadan bahsetmiyorum bile.
Peki biz ne yapıyoruz?
Hiç!
En fazla kuru bir kanama mesajı o kadar!
Neticede hamsi şöleni sezonundayız. Kermeslerle, Türkiye’deki belediye seçimleriyle meşgulüz.
Hakkımızda hayırlısı…
Selam ve dua ile…
Yücel Yazıcı