Çok çalışan günde en az 12 saat…, az çalışan ise günde en az 8 saat işi ile vakit geçirir.
Bir o kadarda eşi ile vakit geçirir!
Yani İşimize ve Eşimize harcanan vakit “eşit” diyebiliriz..!
Eşimiz ile bir ömür birliktelik için, tanışırız, konuşuruz, arabesk oluruz, adeta mutluluğun kitabını yeniden yazar, kendimizce olmadık tez’ler üretiriz.
Eşimizin önceki yaşamına dair her şeyi bilmek, çevresini tanımak isteriz…, araştırırız!
Nitekim bir ömür paylaşmak istiyoruz!
Evliliğimize “ne verebilirsin” değil, birlikte “ne verebiliriz ki” mutlu olalım sorusunu sorar, el ele, kalp kalbe veriririz…!
Taktığımız yüzük, karşılıklı verdiğimiz söz’ün teminatı olur!
Peki İşimizi ve mesleğimizi seçerken? Çalışacak olduğumuz şirketin veya kurumun geçmişini ne kadar araştırıyoruz? Daha verimli olabilmek için kafa yorup, yeni Tez’ler üretiyormuyuz? Temsil edeceğimiz ürün veya işimiz, bizim ile ne kadar özleşiyor? İşçi ve patron el ele verebiliyormuyuz?
Tabi “ne alaka?” diyebiliriz. Ancak ömrümüzün yarısı “eşimiz” ile geçiyorsa, diğer yarısı ise “işimiz” ile geçiyor!
Mutluluk…, yaşamımızın her alanında aldığımız ve verdiğimiz saygı ve sevgi parçacıklarının bir neticesidir!
Ev’deki mutluluk işe…, işdeki mutluluk evimize yansır!
Eşimizin, işimizi kıskanmayacağı derecede, işimizde sevmemiz gerekiyor!
Her gün başka bir “iş”, her gün başka bir “eş” gibidir! Mutluğu bulduğumuzu sanar, kısa süreli mutluluk kıvılcımlarıyla oyalanırız!
“İşinizi değiştirmeyin, bakış açınızı değiştirin.”
Çok para kazanmak isteyenler için bir sır vereyim…!
“İŞİNİZİ SEVİN!”
“İŞİNİ SEVEN ÇALIŞMAK ZORUNDA KALMAZ”
Sabah çalışmaya değil, mutlu olmaya gider..!
Mustafa Göğüş