Merhabalar değerleri okurlar;
Okurlarla ilk buluşmamız 2016 yılında idi. Aradan 4 sene geçmiş.
O zamanki manşet „Tezulaş’tan birlik çağırısı“ idi. Bugünün manşeti de aynı olabilir. Benim bakışımla, 2016 dan beri 4 sene yaşadık ve yaşlandık ama kendi dünyamıza bir katkıda bulunamadık. Türk halkı olarak bu duruma alıştık ama dertlerimiz değişmedi.
Size bir örnek.
Albert Einstein (1879 – 1955) dünya çapında meşhur, Ulm da doğmuş, Fizik Nobel ödülü almış bir Alman bilim adamıydı. 1933 yılında, Einstein Alman pasaportunu geri vererek büyük bir skandala sebep olmuştu. Çünkü Einstein 2. Dünya savaşından 5 sene önce, o zamanın politik yolun sonunun savaş olacağını anlamıştı ve Einstein savaşa karşıydı.
Halbuki Almanlar o zamanın politik gelişmelerini çok olumlu görmekteydi. 1945 yılında Japonya’da patlatılan ve Einstein’ın geliştirdiği atom bombası projesi esasında Almanya’yı çabuk yenmek için yapılan iki atom bombalarıydı. Bunu size neden anlatıyorum? Toplum olarak bile yanlış şeylere inanmak mümkün.
Ben Einstein’ın ileri görüşünden dolayı kendisine büyük saygı duyarım.
Einstein’ın meşhur sözlerinden biri: Deliliğin tanımlaması, hep aynı şeyi yaparak yeni bir netice beklentisidir. Einstein’ın düşüncesini anlarsak, gelecekte toplumumuzun başka şekilde emek vermemizin gerektiğini anlamış oluruz. Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın imkânları büyük ama yeteri kadar kullanmıyoruz. Yeni beklentiler vatandaşlarımız 1961 den itibaren Almanya’ya gelmeye başladılar. Aradan geçen 60 yıl içinde 2-3 nesilden beri Stuttgart’tayız ve uzman işçiler, mimarlar, mühendisler ve doktorlar yetiştirdik. Alman toplumuna büyük faydalarımız oldu. Fakat Alman toplumunda ve Alman politikasında olumlu bir iz bırakamadık. Bugünün Türkiye’si, eski Türkiye’ye nazaran ileri bir ülke olmasına rağmen, Alman toplumu bize karşı ne anlayış, nede hoşgörüye razı.
Einstein’e dönerek diyebilirim: İyi bir netice istiyorsak, bazı şeyleri değiştirmemiz lazım.
Her işi başkalarından beklersek, hiç bir şey değişmez.
Partiler, politikacılar gelip geçer, politik yönler rüzgar gibi değişir.
İnsanlar iş hayatında beceri sahibi olamazsa, politikadan meslek olmaz. Bu günlerde bizi bekleyen tehlikeler fazlasıyla çoğalmıştır. Almanların göremedikleri tehlikeleri bizim görüp anlamamız ve tedbirli olmamız şart.
Almanya’da yaşayan Türk halkı görülme ve duyulmak istiyorsa, kendi başına örnek bir toplum haline gelmesi gerekir. Bizi daha fazla ve daha iyi temsil edebilmek için, daha bilgili ve daha çalışkan insanlar yetiştirmemiz lazım. Onun için ailelerimize, çocuklarımıza ve onların eğitimine daha çok özen verip, bu konuları titizlikle takip etmemiz şart. Birbirimize destek olalım, yardım edelim ve beraber büyüyelim.
Sayımızın çok olması önemli değil. Din ve politikadan dolayı bin parçaya bölünmüş bir toplumu kimse büyük bir kitle olarak göremez. Bundan dolayı Alman politikası gözüyle bizim Almanya’daki değerimiz ufaktır. Aynı zamanda güçlü bir Türk toplumunun Almanya’da, “yabancı kitlesi” olarak gelişmesini kimse istemez. Geleceğimizi ancak gelenek ve kültürümüzü modern bir şekilde muhafaza ederek, Alman toplumunun bir parçası olarak kendimizi idare edebiliriz. Entegrasyon ve Asimilasyon aynı şey değildir. Yaşadığımız ortama uyup kendi kültürümüzü muhafaza ederek değer kazanmamız hem cemaat, hem de politik açıdan geleceğimiz için faydalı bir yoldur. İster istemez başka çaremiz yoktur. Vatanseverlik ailemizi, dinimizi, kültürümüzü ve geleceğimizi ciddiye almakla başlar.
Hepinize sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.
TAMER ANDRE TEZULAŞ