Site icon Post Aktuel

Türk olmak -2-

AHMET ŞİMŞİRGİL
Geçen hafta Türk olmak konulu yazıma tebrik mesajları yağdı. Her bir okuyucuma sonsuz şükranlarımı sunarım. “Hocam az yazmışsın” diyenler çok oldu. Ben de devam edeceğimin müjdesini vermiştim…
Gerçekten de Türk olmak büyük mesuliyettir. Görevdir, fedakârlıktır. ‘Ben Türk’üm diyenin, Türklük davası güdenin bunları bilmesi ve asla unutmaması gerekir.
Aksi takdirde Necip Fazıl Üstad‘ın:
“Mezarda kan terliyor, babamın iskeleti;
Ne yaptık ne yaptılar, mukaddes emaneti?”
Dediği gibi o ulvi davanın mirasyedisi oluruz ve maalesef olma yolunda da hızla ilerliyoruz.
Zira son iki asırdır nereye savrulduğunu ve neyi savunduğunu bilemez bir hâle sokuldu Türk.
Türklük adına çok konuşmalar duyuyoruz. Türklüğü hiç kimseye bırakmıyoruz. Övünüyoruz. Ama nedir Türklük, bilen yok!
Türk’ün, Türklüğünü yaşayabilmesi için önce tarihini bilmesi, o büyük medeniyetleri kuran ve yaşatan ecdadını tanıması lazımdır. Yetmez! Hakiki Türk olabilmesi için o hasletleri yerine getirmesi gerekir…
O hasletler kaybolursa içi boş bir çuvala döner Türk.
İşin gerçeği bu durumu bilmeyen biziz. Düşman bunun tam olarak farkındadır. İki asırdır planlarını, projelerini buna göre yapmakta ve başarılı da olmaktadır. Öyle sinsice çalışmaktadır ki Türk’ü kimliğinden, kişiliğinden koparabilmek için önce üçe beşe böldüler.
Bölerken her birine bir ideolojiyi verdiler.
“İslamcı”“Türkçü” vs. adlarla andılar. Hâlbuki içi boş slogan davasından öte gitmeyen söylemlerdi bunlar. Bazen öne Necip Fazıl Kısakürek; S. Ahmed Arvasi gibi önder isimler geçecek oldu.
Darbelerle bitirildiler. Projelerle yozlaştırıldılar. Parlatarak parti önüne koydukları nice isimlerle uyutuldular.
“İslamcı” geçinenler, Afgânî, Abduh, Reşid Rıza, Musa Bigiyef, Fazlurrahman gibi itikadı bozuk adamlarla seraplara doğru sürüklendiler. Bulduk diye bağırdılar. Bulduk dediklerinin hüsran olduğunu acı acı tattılar. Tayyip Erdoğan Bey ile yola çıkanların şimdilerde ne uğruna, nerede olduklarını görmek gözleri, gönülleri açmıyorsa rotamızı tamamen kaybettiğimizin resmidir.
Geri dönerken kendilerine yeni yolların açılmış olduğunu da anlamadılar. Zira Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun söylediği gibi, tarlaları çok önceden sürülüyordu…
Türk bu zinciri kıramazsa, ecdadını tanıyamazsa, itikadını bilemezse işi daha da zorlaşacaktır.
Nesiller mahvolmaktadır.
Türk’e pusulasını kaybettirdiler.
Öyleyse Türk aslını bilmeli, onun şaşmaz prensiplerini anlamalı, idrak edilmeli, kendisine vurulan prangaları kırmalıdır.
Bu itibarla “Türk olmak” nedir açıklamasına geçen hafta kaldığımız yerden yine devam ediyoruz.
Kâşgarlı’dan Osman Gazi’ye…
Türk olmak; büyük mütefekkir Kâşgarlı Mahmud’un muhteşem tanımının içinde olduğunu bilmektir. Bu tanımı bilmeyenin, içine girmeyenin Türk olduğunun iddiası, kuru palavradan öteye gitmez.
İşte Türk’ün bahtını, dünyadaki tahtını ve Hak katında değerini gösteren muhteşem tespiti:
“Gördüm ki: Yüce Yaratıcı, Türk burçlarında doğdurdu devlet güneşini;
Onların ülkeleri etrafında döndürdü göklerin çemberini;
Ve onlara ad verdi Türk diye;
Ülkelerin idaresini onlara verdi mülk diye;
Zamanın hakanları yaptı onları;
Ellerine verildi günümüzdeki insanların idaresi;
Onları görevlendirdi halk üzre;
Güçlendirdi onları hak üzre;
Aziz kıldı onlara yanaşanları ve idareleri altında çalışanları;
Onlar, Türkler sayesinde muratlarına erdiler
Ayak takımının şerrinden esen oldular.
Aklı olan herkes onlara katılmalı ve onların oklarından korunmalı.
En iyi yol konuşmaktır onların dillerini;
Duyurabilmek için onlara ve meylettirebilmek için gönüllerini.
Bir düşman, kendi takımından ayrılıp Türklere sığındığı zaman
Güven bulur o anda korkularından;
Başkaları da sığınır onunla beraber,
Hep birlikte iki cihan saadetine ererler…”
Kâşgarlı Mahmud, Cenâb-ı Hakk’ın Türklere verdiği değeri sadece bu mısralarla anlatmıyordu! Onun şu ifadesi her Türk’ü titretmeli, ürpertmeli ve kendine getirtmelidir. Şöyle ki:
Türk adını onlara aziz olan Hakk teâlâ vermiştir, dedik.
Çünkü İbnü’d-Dünya demekle tanınan Şeyh Ebû Bekri’l-Müfidü’l-Cürcânî, ahir zaman üzerine yazmış olduğu kitabında bir hadis-i kutsi yazmıştır ki mealen şöyledir:
‘Yüce Allah buyurdu ki: Benim bir ordum vardır. Ona Türk adını verdim. Onları Doğuda yerleştirdim. Bir ulusa kızarsam Türkleri o ulus üzerine musallat kılarım.’ İşte bu hadis-i kutsi, Türkler için açık bir şereftir, mazhariyettir. Türkler şüphesiz güzellik, sevimlilik, tatlılık, edep, büyükleri ağırlamak, sözünü yerine getirmek, sadelik, övünmemek, yiğitlik, mertlik gibi övülmeye değer sayısız iyiliklerle bu mazhariyete erişmişlerdir…”
Türk tarihi okunduğunda ve bilindiğinde, Kâşgarlı Mahmud’un çağlar öncesinden kaydettiği bu çarpıcı ifadeler, kesin bir gerçekliğin ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır! Zira tarihin hemen her sayfasında Türk’ün zafer mısraları ve muhteşem medeniyetleri kayıtlıdır.
Nitekim İslamî Türk edebiyatının ilk yazılı eserlerinden olan ve en önemlisi sayılan Kutadgu Bilig’de ünlü Türk âlimi Yûsuf Has Hâcib de aynı noktalara değinmektedir. 1070 yılında Karahanlı Hükümdarı Tabgaç Buğra Karahan’a sunduğu eserinde ona baht ve saltanatın nereden geldiğine işaret ederken şöyle seslenmektedir:
“Ulu Buğra Hakan hâkim dünyada
Ululasın Allah iki cihanda
Ey dinin yücesi, devlet yamağı
Ey milletin tâcı, iman yumağı
Zaman verdi sana il ile tahtı
Allah daim etsin taht ile bahtı
Allah sana verdi kutluluk ey Han
Şükret O’na bin kez, adını hep an…”
İşte Türk olmak; Yûsuf Has Hâcib’in işaret ettiği üzere, kendisine kutlu bahtın Rabbinden geldiğini bilmektir. O’na şükretmektir, O’na güvenmektir. O’nun dinini yüceltmektir. O’nun şanlı Resulünün izinden gitmektir…
Türk olmak; bin yıl önce Kâşgarlı Mahmud ve Yûsuf Has Hâcib’in yaktığı bu fikir meşalelerini azim ve gayretle taşımaktır. Onların ulvi fikirleri ile beslenmek ve yaşayarak devam ettirmektir…
Türk olmak; onlardan tam üç asır sonra aynı duygu ve düşünce içerisinde geleceğin en yüce devletinin temellerini atan Osman Gazi’nin, oğlu Orhan Gazi’ye yaptığı nasihati, kendi için yapıldı bilmektir. Şöyle diyordu Osman Gazi:
“Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. Bu âlemde benim arzum ve gayem hep dinin zaferi oldu. Sana da bunlar yaraşır…”
Türk olmak nedir devam edeceğiz!..
TEFEKKÜR
Mihraplar, kemerler, kubbeler yapmış,
Sultanı, çerisi, pîri, veziri
Nesilden nesile götürsün diye
Kanatlar üstünde şanlı Tekbîri.
Exit mobile version