Politikada yabancı düşmanlığı var mı ?
Saygıdeğer okuyucularım, başlangıçta yabancıya karşı biraz mesafe göstermek dünyanın her ülkesinde normal olan bir tutumdur. Bundan dolayı Japonya’da “Bir köye geldiğinizde, köye uyum sağlamalısınız“ denir. Eski Japonya’da bu nezaket kuralı olarak bilinir. Türklerde bu kuralı bilip, buna uyarlar.
Ben Almanya’ya taşınalı nice yıllar geçmiş olsa da, halen bu kurallara önem verip uyarım.
Ne politik ne de özel hayatımda kimseyle de manasız mücadeleye girme zorunluluğunda kendimi hissetmedim.
Ama elimde kalemle verdiğim mücadelelerin sonu gelmez. Uzun zaman politik konularını içinden izledim ve araştırdım. Son zamanda dikkatimi çeken olaylar gözüme batınca, bu konulara değinme zamanının geldiğini düşünerek yazmaya başladım.
Geçen haftalarda eşitlik konusu ve renkli bayraklar her gün, sabah akşam haberlerde yer aldı. Hatta Euro 2020’ye bile sıçradı. Her maçta, her tarafta bunu görür olduk.
Şimdi Alman politikası bu konuyla ilgili, Macaristan hükümetine, kanunları ‘demokratik değil’ diyerek baskı uygulamak istiyor. Hiç bir yanlış anlamaya ve dedikoduya sebep vermek istemediğimden, hemen ekleyeyim; ben bu tür konulara, insanların özel hayatına saygı gösterdiğim için değinmem.
Fakat geçen haftalarda ilginç bir tecrübe yaptım. Politik bir görüşme esnasında hoş olmayan şekilde sorguya çekildim. Nasıl mı?
“Senin sağcılara ilişkin var mı?, Bozkurtlarla ilişkin var mı? ve Homoseksüelliğe karşı antipatin var mı? gibi sorularla karşılaşınca çok şaştım. Dondum kaldım.
Görüşme bana bir orta çağ mahkemesini andırdı ve olumsuz geçti. Ben olayı unuttum.
Derken Facebook bana bir yıl önceki “eski hatıraların“ diye bana bir sene önce dağıttığım arkadaşlarımla beraber çektiğimiz bir resmi gösterdi. Resimde sakıncalı veya çekinecek hiç bir şey yok. Görünen, gençliğimden beri tanıdığım lokantanın sahibi bir Yunan bayan ve politikayla hiç ilgisi olmayan Alman arkadaşım ve ben. Beraber oturuyoruz. Dikkati çeken, problemli olay ne? Size kısaca bahsedeceğim.
Resmin altına, tanınmış ve Almanya Federal Parlamento üyesi, homoseksüel bir politikacının erkek sekreteri “Bozkurt toplantısı“ diyerek yorumlamış. Yani; Yunan bayanı, onun lokantasını, Alman arkadaşımı ve ben “Bozkurt“ yapmış. Beni tanıyan herkes, benim bozkurt olmadığımı bilir. Ama politik yaşamda “eşitlik, eşitlik“ diye bağıran kişiler, iş eşitliğe ve entegrasyon konusuna gelince, hiç çekinmeden gerçek zihniyetlerini göstermekten çekinmiyorlar. Böylece birden Nazi oluverdim ve herkesin dikkatini çektim.
Aynı kişiler, Macaristan hükümetine, “demokratik değil“ ve eşitliğe karşı iddiasıyla baskı uygulayarak, zorlayıcı hükümleri yasa haline getirmek için kanun yoluna girmeyi tasarlıyorlar. Politik hayat beceriksizlerin eline düşünce, bu adetler normal oluyor.
Bu davranışları eski bir Alman atasözü şöyle tarif eder: “Kötücül olan dedikoduyu çıkartır. Aptal herkese anlatır. Zır deli olan inanır!“ Ne de olsa, benim büyüklük göstermem lazım. Bizim kültürümüz çamura bulaşmayı hoş görmez.
Eşitlik istemek, eşitlikten bahsetmek ve eşitliği uygulamak aynı şey değildir, hassasiyet ve bilgi ister.
Eski Osmanlı devletini büyük yapan; dinler, halklar ve insanlar arasındaki eşitlikti.
15. ve 16. Yüzyılda Osmanlılarla beraber Hıristiyanlar ve Yahudiler yan yana çarpışarak, rütbe, kültür ve mesleklerinde ilerlerdiler. Yahudi bir arkadaşım bana bu hikâyeyi devamlı anlatır. Dedesinin evinde, 1. dünya harbi dönemindeki bir resimde, gururlu Osmanlı süvarisi olarak elinde sancak ile poz verirmiş. Osmanlıların bölünme ve parçalanma olayı18. yüzyıldan sonra, eski prensip ve geleneklerden vaz geçmesiyle başlamıştır. Bölünen bir halk ister istemez zayıf duruma düşer, ve değerini kaybeder.
Bunu unutmayalım.
Avusturyalı ünlü yazar Hugo von Hofmannsthal (1874 – 1929) Almanlar hakkında böyle yazmış:
„Ciddiler, çalışkanlar ve dünyada her ulustan çok yetenekliler. İnanılmaz şeyleri becerirler – Ama aralarında yaşamak neşe vermiyor“, diyerek bir yüzyıl önce Almanları tarif etmiş…
Demek ki geçen 100 sene içinde sade otomobiller hızlanmış. Büyük beklentilerde bulunmak doğru olmayıp, bizi hayal kırıklığına sürebilir. Yine de alnımız açık olsun.
Kurda neden boynun kalın demişleKendi işimi kendim görürüm de ondan demiş.
Ağacın iyisi özünden, Yiğidin iyisi sözünden olur diyerek kapatalım.
Hepinize sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.
André Tamer Tezulaş