Nebahat Uzun
HAMBURG- Türkiye’de 4 yaşındaki bir kız çocuğunun 2 pitbull cinsi köpeğin saldırısı sonucu ağır yaralanmasının ardından belediyelerin sokak hayvanlarını toplama girişimleri hayvanseverler tarafından protesto edilirken bir ses de Hamburg’dan geldi. Hamburg Uluslararası Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği Kurucusu ve Başkanı Esma Arslan, yayınladığı basın bildirisiyle sokak hayvanı kıyımına ‘dur’ çağrısı yaptı. Arslan açıklamasında şu cümlelere yer verdi:
“Öncelikle minik Asiye’ye geçmiş olsun diyor, ailesinin endişesini ve acısını yürekten paylaşıyorum. Türkiye’de sokakta yaşayan köpeklerin hayatları zaten çok zorken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Belediyeleri sahipsiz köpekleri sokaktan alacak adımları atmaya çağırıyorum” talimatıyla daha da çıkılmaz hale geldi. Unutmayalım ki, Türkiye’de ve dünyanın başka yerinde meydana gelen köpek saldırılarının çoğu sahipleri tarafından ölümcül bir silah gibi yetiştirilen sahipli köpekler tarafından meydana gelmiştir. Hatırlarsanız bunun bir örneğini de 26 Haziran 2000 tarihinde Hamburg’da minik Volkan’ın bir pitbull tarafından öldürülmesiyle yaşamıştık. (https://de.wikipedia.org/wiki/Todesfall_Volkan_Kaya). Bu olayın ardından köpeğin sahibi “adam öldürmeye teşebbüs” suçundan 3 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Tehlikeli, saldırgan cins diye bir şey yoktur, aslında tehlikeli insan vardır. Bir insana da eziyet ederek o şekilde eğitseniz o insandan da bir katil doğurabilirsiniz kolayca. Bu nedenle cezalandırılanlar o masum hayvancıklar değil, onları ölüm makinesi gibi yetiştiren sahipleri olmalı, onlar ‘Adam öldürmeye teşebbüs’ suçundan yargılanmalıdır. Aslında sorun, sokaktaki köpekler değil, belediyelerdir. Nasıl mı? Durun sizinle bir mantık muhasebesi yapalım: Türkiye’de 3 milyona yakın sokak köpeği olmakla birlikte maalesef sadece bin 400’e yakın belediyenin sadece 300 tanesinin barınağı, kısırlaştırma ve tedavi imkânı bulunuyor. Bir de hayvanseverlerin kurdukları barınaklar var. Yani onları yaşatacak doğru dürüst barınak imkânı zaten yok. Halbuki Türkiye’de bir barınak kurabilmek için 100 bin TL gibi cüzi bir bütçe yeterli. Hiçbir belediyenin büyük maddi sıkıntı altına girmeden harcayabileceği bir meblağ bu. Sadece istemek ve uygulamak yeterli. Çözüm budur.
Ama şunun da altını çizmekte fayda görüyorum: Belediyelerin görevi sokak hayvanlarının hepsini toplayıp kötü şartlardaki barınaklara tıkmak, ormanlık alanlarda ölüme terk etmek, hayvancıkları itlaf etmek değil, kısırlaştırdıktan sonra onları yaşan alanlarına geri bırakmaktır. Barınaklar tüm sokak hayvanları için değil, sadece hasta, yaşlı, sakat ve bakıma muhtaç hayvanlar içindir. Belediyelerden beklentilerimiz veteriner istihdam etmeleri, kısırlaştırma yapmaları, barınaklar düzenlemeleridir. Yasalardan beklentilerimiz ise hayvanların bir oyuncakmış gibi alınıp sıkıldıktan sonra sokağa bırakılmasının cezai işlemlerle engellenmesi, onca sokak hayvanı varken parayla satılmak üzere hayvan üretilmesinin yasaklanması ve saldıran köpeklerin değil, sahiplerinin cezalandırılmasını sağlayan uygulamaları yürürlüğe sokmalarıdır. Belediyeler ve yasalar görevlerini yerine getirdikleri takdirde eminin bu sorun çözülecektir. Nasıl ki taşıma suyla değirmen dönmez ise, sokaktan köpek toplamakla da bu sorun çözülmez.
Sokak hayvanlarının işkenceyle toplanıp bakımsızlıktan öldükleri barınaklara terk edilmeleri kabul edilemez. Onlar bizim rengimiz, koruyucumuz, dostumuzdur. Barınak koşulları iyileştirilmeden dostlarımızı oralara terk edemeyiz. Onları sevip besleyelim, kısırlaştırıp yaşatalım”.